Thank you for your contribution



Yüklə 10,37 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə71/243
tarix16.08.2018
ölçüsü10,37 Mb.
#63316
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   243

145

de tek bir tasarım disiplinin birçok alana hakim olması 

yerine, alanında uzmanlaşmış tasarımcıların birarada 

çalışarak sorunlara daha iyi çözümler getirdiği görül-

mekte ve bilinmektedir. Bu da, yeni alt-disiplinlerin 

doğup gelişmesine zemin oluşturmuştur. 

Yaşadığımız mekanların tasarımı denildiğinde akla ilk 

gelen şüphesiz mimarlıktır. Mimari yapıtlar, geçmişten 

günümüze çeşitli medeniyetlerin, kültürlerin, yaşam 

biçimlerinin değer bulduğu, insanlığın ayak izleridir. Mi-

marlık sadece yapıları inşa etmez, insanların birbirleri 

ile etkileşime geçtiği sosyal hareket alanlarını tasarlar. 

Louis Hellman’ın (Price 2000) ifade ettiği gibi; “Binalar 

kendine özel bağımsız tesisler değildir; hem kullanıcıla-

rına hem de önünden geçip gidenlere toplumsal verim 

kazandırırlar”.

Mimarlıkta modern döneme gelinceye kadar, her yapı 

tipi için işlevine uygun, yıllar içinde biçimlenmiş ortak 

şemalar vardı. Örneğin, okulun anlamı herkes için ne 

ifade ediyorsa mimarlıktaki karşılığı biçimsel özellik-

ler de ortak hafızada kayıtlıydı ve insanlar nerde bu tip 

bir yapı ile karşılaşsa herhangi bir tabela aramaksızın 

onun okul olduğunu bilirdi. Konut denildiğinde de her 

toplumun kendi yaşam biçimini ifade eden mimari 

tipolojisi vardı. Bu tür mimari gelenekler, ne yazık ki, 

modern teknolojinin baskısı altında bozulmaya başladı 

ve modern mimari ile birlikte tamamıyla değişti (Berger 

2009). 


Ludwig Mies van der Rohe ve Walter Gropius başını 

çektiği Modern Mimarlığın öncüleri, “biçim fonksiyonu 

izler” diyerek bina tasarımına akılcı yaklaşımı getirdi-

ler. Onlara göre; Mimari Biçimin yaratılması, geçmiş 

deneyimlerin imgelerinden kurtulmuş, sadece program 

ve strüktür ile zaman zaman da sezginin yardımıyla 

belirlenen mantıklı bir süreç olmalıydı (Venturi 1993: 

s. 8). Biçimin içeriği güçlendirecek veya anlatacak her 

türlü simgeselliğinden sakınan tutucu modernistlere 

göre anlam, eskiden beri bilinen biçimlerin anıştırılma-

sı yoluyla değil, biçimin içkin ve fizyonomik özellikleri 

aracılığıyla iletilmeliydi. 

Gittikçe kalabalıklaşan ve karmaşık hale gelen bina 

komplekslerinde yön bulma ihtiyacına daha akılcı çözüm 

üretebilmek için mantıkla biçimlendirilmiş mekanların 

daha büyük problemlere yol açtığı anlaşılmıştır. Çünkü 

biçimlenmiş çevre ve mekana dair toplumsal kodlar 

bozulmuş, yerine birbirine benzeyen, gelenekten uzak, 

insanların alışkın olmadığı yapılar inşa edilmiştir. İşaret 

ve harita gibi temel yön bulma aparatlarına bu dönemde 

ihtiyaç doğmuştur (Bkz Görüntü 1 ve 2). 

Görüntü 1 ve 2: Mies van der Rohe’un Illinois Insitute of Techno-

logy Üniversite Kampüsü; Binalar geleneksel kampüs özelliklerini 

tamamıyle yok sayan modern bir anlayışla tasarlanmıştır. Tüm binalar 

birbirine benzemekte, belirgin bir giriş cephesi ve ana kapı algılanma-

maktadır. Bundan dolayı kampus içerisinde yönlendirme ve bilgilendir-

me amaçlı işaretlere, kiosklara ve haritalara ihtiyaç duyulmuştur 

(Berger 2009).

II. Dünya Savaşının yıkımından sonra batıda, uygar-

lığın kendisi ve görünümleri üzerine yaygın bir ken-

dini sorgulama süreci başlamıştır. Özellikle 50’ler ve 

70’ler arasında, Modernizm de, insan duyarlılığının 

kökenleriyle, beşeri hafızayla ilişkiyi ortadan kaldırdığı 

gerekçesiyle eleştirilir. Tarihin bir anlamda silinmesi, 

insanın kökünü kaybetmesi, tutunamaması, yabancı-

laşma duygusu ve buna eklenen metalaşma postmo-

dernizmin çıkış noktaları olmuştur. Postmodernizmin 

düşünsel alt yapısında Derrida, Barthes, Foucault, Eco 

gibi kuramcıların öne sürdüğü göstergebilim alanının 

etkisi vardır. Göstergebilim kuramına göre; sanatla-

rın kullandığı kodlardan tekniklere, modaya, reklama 

kadar her şey anlamlı gösterge bütünleridir (Akyıldız 

2013). Mekan ve kent, anlamlar ve simgeler ortamı 

olarak tartışılmaya başlanmıştır. Modern mimarinin 

yalın biçim dilini anlayamayan kamuoyu, simgelerin 

oluşturduğu, çevresiyle iletişim kuran grafik bir anlatım 

biçimini tercih etmiştir. Bunda küresel pazarın yönet-

tiği “İkna Mimarlığı”nın payı büyüktür. Yeni ekonomi 

anlayışı; ihtiyaca göre üretilen mal ya da hizmet değil, 

kodlar ve kurallar ile düzenlenmiş, talep oluşturma 

amaçlı üretime yöneliktir. Üreten toplum anlayışı yerini 

tüketen topluma bırakmıştır. Birey, küresel ve tutarlı bir 

göstergeler sistemi içinde, tüketim mallarının kazandır-

dığı görece toplumsal prestiji belirleyen anlamlandırma 

düzeninin etkisi altındadır.  Mekan da, 20. yüzyıldan beri 

ivme kazanarak değişen ekonomik yapı ile birlikte diğer 

her şey gibi (emek, üretim araçları, pazarlama) kapital 

sistemin karlılığını maksimize edecek bir altyapı olarak 

yeniden biçimlendirilmiştir. Asal fonksiyonları tüketim 

olmayan barınma, sağlık, eğitim gibi mekanlarda bile 

kimlik yaratma, teşvik etme, çekim merkezi oluşturma, 

popüler olma gibi kaygılar içeren, göstergelere ve imaj-

lara dayalı yeni tasarım anlayışları öne çıkmaya başlar. 

Medyanın ve gelişen iletişim sistemlerinin aracılığıyla 

görselleştirmenin önem kazanması da bu süreci güç-

lendirir. Venturi’nin ifadesiyle (1993) “Konuşan Mimari”, 

bugünün sürekli değişen toplumunda canlı olan her şeyi 

kucaklamak ister. Venturi ve onun gibi düşünen postmo-




146

dernizmin ve yeni simgesel mimarlığın savunucularına 

göre mimarlık, toplumun temel iletişim sistemlerinden 

biridir ve bu nedenle bilinen, öğrenilmiş bir dilin biçime 

hakim olması gerekir. Buradaki dil, simgesel bir anla-

tımdır. Postmodern yapılar tek başına bir grafik dildir. 

Verdiği hizmet hakkında topluma doğrudan mesaj verir 

(Bkz. Görüntü 3). 

Görüntü 3:  ABD’de, sepet üreticisi Longaberger şirketinin 1990’ların 

sonunda inşa ettirdiği yedi kat üzerinde 3000 metrekareye yayılan 

merkez binası şirketin en çok satan ürününün tam 160 kat büyütülmüş 

hali olarak, yani kocaman bir sepet şeklinde tasarlanır (Çaylı 2013).

1960’lardan sonra büyük bir hızla değişen, dönüşen 

metropoller, mega kentlerde -bina içi veya dışında- tüm 

mekanlar imajlarla çevrelenmeye başlamıştır. Gittikçe 

karmaşıklaşan ve çarpıklaşan bu kentlerde mimarlı-

ğın kendi grafik dili yeterli olamadığı için günden güne 

grafik tasarım desteğine ihtiyaç duyulmuştur. Binalar, 

geçmişte olduğu gibi okul, hastane, müze gibi net fonk-

siyonlara sahip değildir. Bir müze binası aynı zamanda 

farklı fonksiyonları barındıran çeşitli uzantılara sahip 

olabilmekte ve bu da karmaşayı arttırmaktadır. Ayrıca 

inşa edilen bir yapı başka bir şirkete veya yönetime dev-

redildiğinde işlevi ve imajı yenilenebilmektedir. Sürekli 

gelişen ve değişen hayat da binalara ek fonksiyonlar ve 

yapılar eklenmesini zorunlu kılabilmektedir. Küreselle-

şen dünya, seyahat olanaklarının artması ve turizm sek-

törünün gelişmesi, faklı dillerdeki insanların binalarda 

dolaşımını arttırmıştır. Bu da binaların daha evrensel 

grafik anlatımla ve farklı dillerde açıklamalarla destek-

lenme ihtiyacını getirmiştir. 

Tüm bu sebeplerden dolayı, grafik tasarımın güçlü anla-

tım diline her zamankinden fazla ihtiyaç duyulmaktadır. 

Hem kentli için hem de daha fazla ölçüde kente yeni 

gelen ziyaretçiler için gerek dış mekanlarda gerekse 

binaların iç mekanlarında yönlendirme ve bilgilendir-

me amaçlı yeni bir grafik tasarım olgusu gelişmeye 

başlamıştır. 



Mekan Grafiği  

(Çevresel Grafik Tasarım)

“İngilizcede “Environmental Graphic Design”, 2013’den 

beri “Experiencial Graphic Design” isimleriyle tanım-

lanan bu yeni tasarım alanı, Türkçede “Çevresel Grafik 

Tasarımı” veya “Mekan Grafiği” olarak anılmaktadır. 

Grafik, görsel iletişim, mimari, iç mimari, şehir planla-

ma, peyzaj ve endüstriyel tasarım gibi pek çok tasarım 

disiplinini kapsayan çevresel grafik tasarım, yönlendir-

me, iletişim kimliği, bilgilendirme ve mekandaki düşün-

ceyi şekillendirme üzerine yoğunlaşan bir alandır.

Çevresel grafik tasarım; doğal ve yapılandırılmış çevrede 

yönlendirme, bilgi verme, tanımlama, tercüme etme ve 

mekan duygusunu arttırma gibi işlevleri olan iletişim diz-

gelerinin içerdiği grafik öğelerin planlanması, tasarlanma-

sı ve sunumudur. Çevresel grafik tasarım, iki ve üç boyutlu 

biçimler, grafikler ve işaretler kullanarak özel bir çevre 

duygusu ve atmosfer oluşturmaya yarar (12) (Karamustafa 

2003:30).

Mekanı ilgilendiren grafiklerin planlanması, tasarlan-

ması ve uygulamasında çalışan farklı disiplinlerden ta-

sarımcılar merkezi Amerika’da bulunan Çevresel Grafik 

Tasarım Kuruluşu’nu kurmuşlardır: Society of Environ-

mental Graphic Design (SEGD). 1973’den beri aktif olan 

kuruluşun günümüzde 20 ülkeden 1505 üyesi bulun-

maktadır. Üyelerin farklı alan ve disiplinlerden oldukları 

dikkati çekmektedir; grafikerler, iş adamları, galericiler, 

teknoloji uzmanları, mimarlar, interaktif tasarımcılar, 

yönlendirme uzmanları, eğitmenler ve öğrenciler v.b. 

gibi. Hepsinin ortak amacı, insanları mekana bağlayan 

deneyimleri tasarlayıp biçimlendirerek daha yaşanır 

mekanlar yaratmaktır. Bu amaçla; her sene verdiği 

ödüller ile nitelikli yönlendirme ve işaretleme dizgeleri 

(sistem), sergileme tasarımları, haritalandırma, pera-

kende mekanlar, spor etkinlikleri ve yerleşke tasarımı 

gibi uygulamalarda daha iyi çalışmaların üretilmesini 

özendirmektedir (Bkz. Görüntü 4 ve 5).  

Görüntü 4 ve 5: 2014’ün “Mekansal İmaj ve Kimliklendirme” 

alanında ödül alan çalışması; Monarch’da Cosmopolitan deneyimi. 

Las Vegas’daki Cosmopolitan, otel lobisinde 8 adet masif strüktürel 

kolonun üzerinde dijital panolarla, aynalı zemin ve tavan da kullanarak 

teknoloji ile deneyim yaratmaktadır. https://www.segd.org/awards  

2014-06-26 (13)




Yüklə 10,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   243




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə