Cumhuriyet Tarihi Boyunca Boşanma Konusunda
Yaşanan Hukuki Dönüşüm, Boşanma Sebepleri ve Boşanma Hizmetleri
29
birçok batılı ülke, medeni kanunlarında önemli
değişiklikler yaparak, evlilik birliğinde eşlere eşit
haklar tanımıştır (Koçhisarlıoğlu, 1988: 251;
Cansel, 1977: 30).
Ayrıca, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi’ne (
Convention on
Elimination of All Forms of Discrimination Against
Women - CEDAW)
göre bu sözleşmeye taraf olan
devletler, kadınlarla erkeklerin tüm ekonomik,
sosyal, kültürel, medeni ve siyasi haklardan
eşit olarak yararlanmasını sağlamayı taahhüt
etmektedir. Sözleşmenin 2/a maddesine göre:
“Taraf devletler... kadın - erkek eşitliği ilkesini kendi
ulusal anayasalarına ve diğer ilgili yasalara, henüz
girmemişse dahil etmeyi ve yasalarla bu ilkenin
uygulanmasını sağlamayı taahhüt ederler.”
Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda,
18.12.1979 tarihinde kabul edilmiş ve 3.9.1981
tarihinde yürürlüğe girmiştir (Moroğlu, 2003: 881;
Alpkaya: 17; Burcuoğlu, Altop ve Ünan, 1983: 22;
Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel
Müdürlüğü, 2000).
Ülkemizde de insan hakları yönünden kadın ve erkek
eşitliğinin sağlanmasına yönelik çabalar, bu amaçla
birtakım uluslararası sözleşmelerin imzalanması,
ayrıca çeşitli tarihlerde yapılan Medeni Kanun
değişiklik çalışmaları, 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 1 Ocak 2002 tarihinde kabul edilmesi
sonucunu doğurmuştur. Bu çerçevede 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu’nun aile hukuku alanındaki
yenilikleri, özellikle uluslararası sözleşmeler
çerçevesinde kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması
ve ailenin korunması ilkelerine dayanmaktadır
(Ceylan, 2006: 19).
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile getirilen esaslı
değişiklikler ağırlıklı olarak aile hukukuna ilişkindir.
Anayasa’nın 41. maddesine 2001 yılında
eklenen
evlilikte eşler arasında eşitlik ilkesi, aile hukuku
alanında önemli değişikleri beraberinde getirmiştir.
Bu değişiklikler özellikle evlilik birliğinin genel
hükümleri ve yasal mal rejimine ilişkin hükümler
üzerinde son derece etkili olmuştur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, önceki
kanunda yer alan boşanma sebepleri hemen hemen
aynen korunmuş, kanuna sadece birkaç yerde ufak
değişiklik ve eklemeler yapılmıştır. Kanun tasarısının
gerekçesinde, kanundaki özel boşanma sebeplerinin
yeni kanunda neden korunduğuna ilişkin olarak
bu özel sebeplerin kaldırılmasının Türk
toplumu
açısından yanlış yorumlara neden olabileceği
belirtilmiştir (Medeni Kanun’un Genel Gerekçesi,
1999: 253). Yeni kanundaki boşanma sebepleri
161 - 166. maddelerde gösterilenlerle sınırlıdır.
2.3.2.2. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda Ka-
bul Edilen Boşanma Sebepleri
Zina
Türk Medeni Kanunu, eşlerden birinin zina
etmesini boşanma sebebi saymıştır. Gerçekten
MK. m. 161/f.1 de “
eşlerden biri zina ederse diğer
eş boşanma davası açabilir” denilmektedir. Bu
ifadeden de anlaşıldığı gibi kanunumuz hem kadın
hem de kocanın zinasını
boşanma sebebi olarak
kabul etmekte ve eşler arasında bu bakımdan fark
gözetmemektedir.
Eşlerden birinin bir tek defa başkasıyla cinsel ilişkide
bulunmuş olması bile zina sebebiyle boşanmak için
yeterlidir (Dural, Öğüz ve Gümüş, 2013: 104).
Ancak dava hakkı bulunan eş, zina yapan eşini
affeder ya da zinayı öğrendiği tarihten itibaren altı
ay içinde (veya her halükarda zina fiilinden itibaren
işleyen beş yıl içinde) dava açmazsa dava hakkı
ortadan kalkar. Buna karşılık zina eylemi devam
etmesi bu sürelerin işlemesine engel olacaktır
(Dural, Öğüz ve Gümüş, 2013: 106).
Zina eden eşin kusurlu olması gereklidir. Kendi
iradesi dışında, örneğin zor kullanılarak veya
bayıltılarak cinsel ilişkiye maruz bırakılan eş
kusurlu sayılamayacağından, ona karşı
diğer eş zina
sebebiyle boşanma davası açamayacaktır (Akıntürk
ve Ateş Karaman, 2013: 246; Dural, Öğüz ve
Gümüş, 2013: 104).
Zina sebebiyle boşanma, özel ve mutlak bir
boşanma nedenidir. Boşanma davasında bu sebebe
TBNA2014
30
dayanıldığında hâkim zinanın varlığına ilişkin
delilleri serbestçe takdir eder ve zinanın sabit
olduğu kanaatine varırsa boşanma kararı verir.
Ayrıca evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına
ilişkin inceleme yapmayacaktır (Dural, Öğüz ve
Gümüş, 2013: 106).
Zinada bulunduğu sabit olan ve bu nedenle
boşanmaya neden olan kusurlu taraf, MK.m.236/f.2
gereği, kusursuz olan eşin edinilmiş mallarından
pay alamaz veya bu pay oranı hâkim tarafından
hakkaniyete göre azaltılabilir.
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
nedeniyle boşanma
Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesine
göre:
“Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına
kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya
da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması
sebebiyle boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini
öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu
sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava
hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
Bu maddede aslında üç boşanma sebebi
düzenlenmektedir.
Hayata kast, eşlerden biri tarafından diğerinin
hayatına karşı yapılmış olan davranışlardır. Eşi
öldürmeye teşebbüs, onu intihara teşvik etmek
örnek verilebilir.
Pek kötü davranış, eşe yapılan eziyetler, onun
bedensel ve ruhsal sağlığını tehlikeye düşürecek
davranışları ifade eder. Eşini hapsetmek, aç
bırakmak, şiddet uygulamak, anormal cinsel ilişkiye
zorlamak bu kapsamda sayılır.
Onur kırıcı davranışlarsa ağır hakaretler, eşin şeref
ve haysiyetini kıran, onlara saldırı
niteliğinde olan
eylem ve davranışlardır.
Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme nedeniyle
boşanma
Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesine göre:
“Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya
haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü
onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu
eş her zaman boşanma davası açabilir”.
Bu hükme göre boşanma sebebini gerçekleştiren
suçlar, küçük düşürücü yani utanç verici ya da yüz
kızartıcı nitelikteki suçlardır. Örnek olarak hırsızlık,
dolandırıcılık, ırza geçme, sahtekârlık, zimmet gibi
suçlar gösterilebilir (Dural, Öğüz ve Gümüş, 2013:
109).
Haysiyetsiz hayat sürme, toplumdaki genel ahlaka
aykırı
olarak namus, şeref ve haysiyet kavramlarıyla
bağdaşmayacak bir yaşam sürmektir. Örneğin
uyuşturucu madde ticareti yapmak, içki veya
uyuşturucu düşkünlüğü, kumarbazlık, anormal
cinsel ilişki alışkanlığı (cinsi sapıklık) vb (Akıntürk
ve Karaman, 2013: 253).
Terk nedeniyle boşanma
Eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan
yükümlülüklerini yerine getirmemek ve ortak hayata
devam etmemek üzere ortak konuttan ayrılarak
diğer eşi ve varsa çocuklarını bırakıp gitmesi de
boşanma sebebi olarak kabul edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesine
göre:
“Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan
yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla
diğerini terk ettiği veya haklı sebep olmadan ortak
konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş
ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim
tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmışsa terk edilen
eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk
etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak
konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.
Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası
incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde
ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde