452 Nasreddin Hoca Fıkralarında Ayetlerin İzleri
-Hayırdır Hocam, dağ gelmiyor mu, diye gülünce Hoca cevabı yapıştırır:
-Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse abdal yürür.
8
Bu fıkrada da Hoca’nın tabiri caizse
“taşı gediğine koyduğunu” gö-
rüyoruz. Hoca çevresindekilere güzel bir ders vermiş; büyüklüğün kerametle
değil de güzel ahlakla olacağını göstermiştir. Belirtildiği üzere de büyüklerin
en büyük özelliği kibirden uzak, mütevazı olmalarıdır. Ayette şöyle buyrul-
maktadır: “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen böyle yapmak-
la ne yeri yarabilirsin ne de boyun dağlara erişir.” (İsra, 17/37).
Başka bir ayette de: “Rahman’ın hayırlı kulları olan o kimseler, yer-
yüzünde alçakgönüllü ve vakarlı yürürler. Kendini bilmezlerin sataşmala-
rına muhatap olduklarında, ‘uğurlar olsun’ deyip geçerler.” (Furkân, 25/63)
buyrulmuştur. Bu ayetle de Allah’ın sevdiği kullarının ortak özelliği olarak
tevazu vasfını görmekteyiz.
Bu Da Düşünür
Bir gün pazarda bir papağanın yüz akçeye satıldığını gören Nasreddin
Hoca, evinden bir hindi getirip iki yüz akçe ister. Herkes Hoca’ya şöyle der:
-Hindi hiç iki yüz akçe olur mu? Hoca da:
-Az önce bunun yarısı kadar kuş yüz akçeye satıldı, bu neden iki yüz akçe
etmesin, der. Bunun üzerine;
-O marifeti olan, nadir bir kuş. Senin benim gibi konuşur, derler. Hoca da;
-O marifet mi? O kuş konuşursa, bu da düşünür, cevabını verir.
9
Hoca, tefekkürün ehemmiyetini vurgulamıştır. Düşünmek şeklinde çevri-
len “tefekkür, tedebbür” gibi kelimeler ayetlerde çokça geçen kelimeler olup,
Allah’ın insanları düşünmeye teşvik ettiğinin, açık bir göstergesidir. Bu an-
lamda şu ayete bakalım: “Bilin ki ölümünden sonra toprağı (yağmurla) can-
landıran Allah’tır. (O halde katılaşmış/ölmüş kalplerde ancak Allah’ı anmakla
yumuşayıp canlanır.) Hiç şüphe yok ki biz, düşünüp ibret alın diye azamet
ve kudretimizin delillerini anlattık.” (Hadid, 57/17).
Başka bir ayette de Allah aklını kullanmayanları bir bakıma eleştirmiş;
insanı diğer varlıklardan ayıran özelliği olarak aklın faal olması gerektiğine
işaret etmiştir. Şöyle ki: “Size verilen (mal, mülk, zenginlik gibi) her şey, şu
üç günlük hayatta istifade edeceğiniz gelip geçici bir imkân ve yine bu dün-
8 Güleç, age., s. 140.
9 Güleç, age., s. 140
453
Hatice AVCI
yada kalan bir güzellikten ibarettir. Allah katındaki mükâfatlar ise çok daha
güzel ve kalıcıdır. Bu gerçeği hiç düşünmez misiniz?!” (Kasas, 28/60). Bu
örnekler çoğaltılabilir…
Kimin İçi Yanıyor Allah Bilir
Dostlarından biri, Hoca’yı evine davet eder. Bir müddet konuştuktan sonra
ortaya balla kaymak koyar. Hoca ekmekle bal ve kaymağı yedikten sonra bal
kâsesini parmak parmak sıyırmaya başlar. Ev sahibi, “Hocam, sade bal içini
yakar.” deyince Hoca, “Kimin içi yanıyor Allah bilir.” der.
10
Bu fıkra ile Hoca’nın hazırcevap oluşunu ve vermek istediği mesajı mizah
diliyle gayet ince bir üslupla çok güzel bir şekilde verdiğini görmekteyiz.
İçten gelerek sırf Allah rızası için yapılmayan ikram ve iyilikler insanın içini
yakıp mahvetmekte olduğuna işaret eden Hoca, bu fıkrada cimriliği yermiş,
yapılan ikramın gönül hoşluğuyla olması gerektiğine belirtmiştir. Leyl Sû-
resi 17. ve 21. ayetler arası bu konuyu özetler mahiyettedir: “Cimrilikten
sakınma hususunda duyarlı ve gayretli olan, nefsini arındırmak için ser-
vetinden harcayan, ama kendisine yapılan bir iyiliğin karşılığı olarak
değil de sırf Rabbinin rızasını kazanmak maksadıyla harcayan kimseler
cehennemden uzak tutulacaktır. Böyleleri (dünyada Allah rızasını gözettik-
leri için) ahirette kendilerine verilecek mükâfatlarla elbette hoşnut olacaktır.”
(Leyl, 92/17-21)
“Mallarından Allah yolunda harcayan, yaptığı yardımı başa kakmayan,
dolayısıyla fakir fukarayı incitmeyen kimseler var ya, işte onlar hak ettikleri
mükâfatı Rablerinden fazlasıyla alacaklar.” (Bakara, 2/262).
Sonuç
Nasreddin Hoca; Mevlana, Yunus ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi ahlak ve fazi-
letin mücadelesini yapmıştır.
11
Söylediği her söz, yaptığı her iş, bir hikmete,
sağduyuya, din ve ahlak esasına dayanmaktadır.
12
O, mizah üslubuyla hak
ve hakikati tebliğ etmektedir.
13
Yani Yunus’ta nazım neyse Hoca’da mizah
odur. Dolayısıyla Hoca’nın fıkralarının, latifelerinin Kur’an’ın bize sunduğu
10 Şimşek, age., s. 163.
11 Güzel, Abdurrahman, “Tasavvufi Halk Edebiyatı ve Nasreddin Hoca”, I. Milletlerarası
Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1990, s.
108.
12 Özbek, Abdullah, Bir Eğitimci Olarak Nasreddin Hoca, Esra Yayınları, Konya, 1990, s.
32.
13 Şimşek, age., s. 90.
454 Nasreddin Hoca Fıkralarında Ayetlerin İzleri
öğütlerden hali olması düşünülemez. Bu kısa sunumda Nasreddin Hoca fıkra-
larının bu açıdan düşünülmesi için az da olsa akla kapı araladıysak kendimizi
amacına ulaşmış addederiz.
Kaynakça
Duman, Mustafa, Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası, Heyamola Yayınları,
İstanbul, 2008.
Güleç, İsmail, Nasreddin Hoca’nın Biri Bir Gün, İz Yayıncılık, İstanbul,
2012
Güzel, Abdurrahman, “Tasavvufi Halk Edebiyatı ve Nasreddin Hoca”,
I. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri, Ankara Üniversi-
tesi Basımevi, Ankara, 1990.
Özbek, Abdullah, Bir Eğitimci Olarak Nasreddin Hoca, Esra Yayınları,
Konya, 1990
Öztürk, Mustafa, Kur’an-ı Kerim Meali, Düşün Yayıncılık, İstanbul,
2012.
Şimşek, Selami,
Nasreddin Hoca ve Tasavvuf, Buhara Yayınları, İstan-
bul, 2011