Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
181
iyice boşalana kadar dağılıp yok olu-
yor.” [Alper Oysal-
(Rollo May) Çevirmen Önsözü]
diye yazar. ‘Kabul’ tutsaklığı
en iri zincirlerden biridir
başka
gözlerdeki onay, bir sürü sebeple bizi
esir alır.
İnsan filizi o yüzden aralıkta büyür,
sınırların geçiştiği, dengelerin denge-
sizlikle kurulduğu, norm dışı olup, ne
kendinden vazgeçip ne de savunma
duvarlarıyla başkalarına kendini, ken-
dini başkalarına kapatmadığı o ince
aralıkta. Bu da günümüzde model-
lenmelere sıkışmış, sahteliğinden bir
türlü kendisine ulaşamadığımız ger-
çek samimiyetin, ihlasın saf cesareti-
nin, sorgulamanın vakarının, gayretin
ve adanmışlığın, sorarak didiklediği
dünyanın kendisini bir soru işaretine
çevirmiş sanatçının, bilim adamının,
bir ermişin, bir mucidin, bir düşünü-
rün, kısaca kendi saf kuyularından
suyu elleriyle çıkarmışların dünyası-
dır. Düşünmenin, düş ile düşmek ile
düşlemek ile hep birlikte kaynadığı
saf gözelerin “
ayn” ların dünyası, im-
biklenmenin dünyası…
olarak
’de (
Arabî) geçen,
“hür olanlar” bu çekirdeği filizlendi-
rip güneşe kavuşturanlar olmalılar.
Rollo May
Gidilebilir mi? Denenebilir, kendi
biricikliğinin sorumluluğuyla, onu
aynılaşmanın intiharına sürmeyerek,
alışkanlığın solgun kopyasına (tâbir
Proust’un) dönüştürmeyerek, bencil
kapanış ve iddiada eritmeyerek, o
biriciği ‘bir’liğe açmanın mümkün-
lüğüne yürümek denenebilir, elinden
gelen yapılabilir. Kaldı ki durmak
ya da sabitlik mümkün gözükmüyor,
eğer çabamızla kendimizde yürümü-
yorsak bu kez eğri, çöküşe dönüyor,
hiç bir şey bir ertesi gün aynı şey ol-
muyor…
“
”
William Shakespeare
Sartre “ özcükler” kitabında şöyle
yazar:
“
her şeyi değiştirdi: kılıç darbeleri uçar
gider yazı kalır. Edebiyat alanında
bağışlayıcının kendi öz bağışı, yani
katıksız bir
û
biri,
her
şeyden başka olabilirdim…”
İnsan koskoca bir geçmişe yaslar ken-
di geçmişini yavaş yavaş. Var olmak
yüzyılların insana gebeliğiyle müm-
kün olur. Her coğrafyada birikenler
kucaktan kucağa akıtılır tarih boyun-
ca. Taşıdığımız şey sadece kişisel ta-
rihimiz değil insanlığın tarihidir, Bu
sarmal döngüde, aynı yerlerden farklı
düzlemlerde geçtiğimizi düşünürüz
yine kendi içimizde dönüşürken. Ana
elini sıvazlar oğlu toprağa geri dö-
nerken: toprak, ana olmuştur, ölmeye
giderken doğurmuştur. Tüm döllerini
aynı cömertlikle doğuracaktır toprak
ana. Bu sonu kestirilemez sonluluğun
içinde sıkışırız bazen. Bir çizik atmak
ister insan, zamanı kırmak, parçala-
mak, dışarı çıkıp bakmak, bir an için
net görmek, üstüne kat kat birikenleri
teker teker soymak, dünyayı elinde
bir an tutmak ister. Yok olmadan önce
‘var olmak’ ister...
Davetin incelikli çağrısı hapishane
kuşlarına mektuplar bırakır. Eş za-
manlılığın müthiş denkleşmeleri bir
mucize gibi görünür gerçeklik rüya-
sında, ya da aşk gelmiştir yuvanın
kokusuyla. Hepsi “Ben bir bume-
rang’ım” der, “Sen attın beni zaman-
sızlıktan, şimdi de tutan sensin.”
“İnsan elbette hüsran içindedir.” (Asr,
103/2)
Ve bu hüsran onu kendi içine yolculu-
ğa çıkarır, korkunun ve hüsranın bitti-
ği
yere doğru;
“
.” ( Bakara, 277 )
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni