Niyazi berkes tüRKİYE'de çAĞDAŞLAŞMA



Yüklə 5,75 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/283
tarix04.11.2017
ölçüsü5,75 Mb.
#8492
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   283

G

İ

R



İŞ

 

halifesidirler. Peygamberin halifeliği Osmanlılardan önce bile çok tartışmalı ve su 



götürür bir sorun olmuştu.

a

 



Bundan başka, Tanrı'nın seçmesi, bir hak olarak Osmanoğullarının en bü-

yüğüne geçecek bir mirastır; o, bir mülk gibi tevarüs edilir. Bu asla şüphe ve tar-

tışma konusu olmamıştır. Padişahlık makamı bu inanca dayanır. Önemli ve gele-

neksel kutsallığı olan, padişahın kişiliği değil bu makamdır. Bu kişiler arasında 

cahil olanlar, ahlâksız olanlar, akılsız olanlar, hattâ öldürülenler görüldüğü halde 

makamın meşruluğunu padişah gücünün hemen hemen sıfıra indiği zamanlarda 

bile inkâr edecek cesarette bir güç çıkmamıştır. Onu, en son, Cumhuriyeti kuran-

ların gücü inkâr edebilmiştir.

 

Bu ilkeleri kabul eden kişiler için normal ve ideal toplum düzeni, sürekli ola-



rak denge halinde duran toplumdur. Tanrı toplumun bölümlerini ayrı ayrı yerlere 

koymuş, her birine verdiği görevlerle onları yerlerine yerleştirmiştir. Bu topluma 

"reâyâ" yani "sürü" denir. Tanrı'nın seçtiği vekili ya da gölgesi bu sürünün çoba-

nıdır. Hayatın kanunu değişme ("inkılâp") değil, düzen yani "nizam"dır. İdeal 

olan değişme, evrim veya ilerleme değil, dengedir. Dengenin tecellisi adalettir. 

Bunlara aykırı olan her şey ihtilâldir, anarşidir; çünkü değişme (inkılâp) bozulma-

ya ("ihtilâl" haline) yol açar. Dengesi bozulan toplumlara kurtuluş yoktur.

 

Onun için padişahın Tanrı'ca verilmiş ödevi âlemin nizamını, toplumun dü-



zenini tutmaktır. Bu iş için ona bir dizi yardımcı hizmet görevlisi gereklidir. Bunlar 

devletin hizmet sınıflandır ve topu birlikte militer ve sivil bürokrasiyi oluşturur. 

Osmanlı deyiminde "askerî", mutlaka "militer" demek değildir; devlet hizmetinde-

kilerin hepsini kapsar.

 

Bizim araştırmamız açısından son derece önemli olan son yan burada kendini 



gösterir. Çünkü Osmanlı rejimini, Batı geleneğinden en çok ayıran, onunla en 

çok zıtlaşan ve çağdaşlaşma sürecinin en çapraşık işlerine yol açan özellik bura-

dadır. Bu özellik devlet ile toplum arasındaki ilişkinin Batı geleneğinden olan biçi-

min tam karşıtı olan biçimde olması, yani padişahlık devletinin yöneticileri olan 

hizmet sınıflarının toplum sınıflarını temsil eden kişiler olmamasıdır. Osmanlı 

devlet ve toplum görüşünün bu yanına göre devlet toplumdan gelmez. Devlet

 

a Berkes'in bu son iki tümcesinden, "halife" sözcüğünü, "Hulefâ-yı Râşidîn", "Emevî halifeleri" ya da 



"Halife Mütevekkil" gibi unvanlarda kullana geldiğimiz anlamda kullanmadığı, o anlamda halifeliğin 

1517'den itibaren Osmanlı sultanlarına geçmiş olduğuna ilişkin yanlış anlayışa da katılmadığı anla-

şılıyor. Dolayısıyla, okurların, yukarıdaki sayfalarda geçen "halife" sözcüğünü yanlış anlamamaları 

gerekir. Halifeliğin 1517'de Osmanlılara geçmiş olduğuna ilişkin yanlış görüş için bkz. Halil İnalcık, 

"Osmanlı İmparatorluğu'nda İslâm", çev. Mustafa Özel, Dergâh, 30(1992): 1 ve 15, 31(1992): 16-

17 ve Gilles Veinstein, "Les origines du califat ottoman", Les Arınales de l'autre İslâm, cilt II: La 



question du califat (Paris, 1994) içinde, s. 25-36.

 

31



 


TÜRK

İ

YE'DE ÇA



Ğ

DA

Ş



LA

Ş

MA



 

toplumun ekonomik çıkar sınıflarının çıkar gereklerine dayanmaz. Siyasal ege-

menlik toplumsal köklerden gelmez; toplumun üstüne Tanrı tarafından (gerçekte 

fetih ve güç yoluyla) dışardan oturtulur. 

Böyle bir görüş, sistemin saydığımız öteki ilkeleriyle tutarlılık içindedir. Batı 

geleneğinde ruhanî egemenlikte (kilise devletinde) ya da cismanî egemenlikte bu 

tutarlılık gerçekleşmemiştir. Çünkü en yüksek ruhanî otorite, en güçlü olduğu sü-

relerde bile, bir dünya devleti yani bir toplum devleti olduğunu iddia edememiştir. 

Doğu modelinde olduğu gibi o da hizmet sınıflarını toplumdan yabancılaştırarak 

derlediği ve yetiştirdiği ruhban kitlesinden sağladığı halde, bu kitleyi dünya işle-

rinde (örneğin Haçlı savaşlarında) cismanî hükümdarların (feodal beylerin, 

prenslerin, kralların) hizmetinde olmaktan kurtaramamıştır. Öbür yandan, cisma-

nî otoriteler de ne Tanrısal hak teorisi ile ne de hükümranlığın toplumsal sözleş-

meden doğduğu kuramı ile meşrulaştırılamamıştır. Birinci yolu denedikleri zaman 

karşılarına çıkan tanrısal hukukun daha güçlü temsilcisi ile çatışarak, ikinci yolu 

denediklerinde de bilmeyerek doğa hukuku kuramına yol açarak kralların ege-

menlik iddiasını çürüten toplumdaki sınıfsal akımlar karşısında yetkilerinin sınır-

landırılmasına yol açmışlardır. Batı'da parlamenter yönetim ve demokrasi din ve 

dünya despotluklarının bu çelişkileri karşısında doğmuştur. 

Doğu geleneğinde ise (özellikle Osmanlı örneğinde) padişahın mutlak egemen-

liği ne din adamlarının meşrulaştırmasına ne de feodal çıkar temsilcilerinin tanıyışına 

bağlanmıştır. Fakat bu egemenlik araçlarının, doğal olarak melekler ya da din 

ulemâsı olmayacağından, yine de toplumdan derlenmesi gerekir; ancak bu derleme 

sınıf, ekonomik çıkar, din ve ırk bölümleri düşünülmeksizin bunlardan en çok kop-

muş ya da bunlara en kolaylıkla yabancılaştırılabilecek yığınlardan devşirip onları 

en yüksek siyasal gücün hizmet sınıflan haline getirecek biçimde olacaktır. Osmanlı 

kapıkulları ile Hıristiyan ruhbanı arasındaki benzerlik ortadadır. Osmanlı bütünlüğü 

döneminde bu benzerliğin farkına varan Batılı gözlemciler de olmuştur.

6

 Fakat bu 



benzerlik yalnız dıştandır. Kapıkulu, hükümdarın iradesine kayıtsız şartsız bağlıdır, 

fakat o iradeyi uygulamada da kayıtsız şartsız güç sahibidir. Toplum sınıflarının 

yüklendiği birçok yükümlülüklerden bağışıklıdır. Ne memurdur, ne de vatandaş; ne 

doğal haklan vardır, ne de toplumsal ve ekonomik işlevleri. Yalnızca devlet yöneti-

minin yürütme, padişaha hizmet etme sınıfıdırlar. Bundan ötürü bunlar "askerî" bir 

sınıf sayılmışlardır; fakat bu sözcük bugünkü "asker" sözcüğünün tam karşılığı de-

ğildir. Sadece siyasal yetenekleri olan kişiler anlamına gelir. Bundan ötürü burada 

bugünkü anlamdaki "askerî" terimi yerine bilerek "militer" terimini kullanıyoruz. 

Kimi bu yetenekleri doğrudan doğruya savaş hizmetiyle, kimi kalem hizmetleriyle

kimi savunma, koruma ve savaş sanayii hizmetleri ile görür. 

32 



Yüklə 5,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   283




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə