T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ arkeoloji (klasiK arkeoloji) anabiLİm dali



Yüklə 1,11 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə19/51
tarix17.11.2018
ölçüsü1,11 Mb.
#80361
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   51

İyonya’da doğan felsefe, Anadolu’lu düşünürlerce yalnız batı kolonilerine-
İtalya- değil ama kıta Yunanistan’a da getirildi. Atina’yı felsefe alanında harekete 
geçiren
217
 de Klazomenai’lı Anaksagoras’tır (İ.Ö 500-428)
218

Anaksagoras görünüşteki çeşitliliği, nesnelerin algıda sergiledikleri zengin 
nitelikleri görünüşten daha derin bir düzeydeki yalın ilkelere indirgemek yerine 
gerçek bir çeşitlilik olarak onaylıyor. Ona göre; algıyla kavradığımız evrende ne 
kadar değişik türde ve nitelikte varlık varsa o sayıda açıklayıcı ilke ya da öge 
vardır
219
. O, maddeden ona hareket veren ve hükmeden kımıldatıcı gücü, “nus”u (ruh 
ve akıl) ayırmıştır
220

Platon’dan öğrendiğimize göre; genç Perikles, Anaksagoras’ın öğrencisi oldu. 
Bu ilişki, daha sonra felsefeciyi sıkıntıya düşürdü. Perikles’in siyasi karşıtları 
tarafından mahkemeye çıkarıldı
221
. Dine karşı gelmekle -güneşin kızgın bir maden 
külçesi olduğunu söylüyordu
222
- suçlanıyordu. Büyük bir olasılıkla Perikles’in 
kendisi tarafından hapisten kaçırıldı ve Miletos’un kolonisi Lampsakos’a yerleşti
223

 
 
 
 
                                                 
217
 Kranz 1984, 143 
218
 Speake 1994, 32 
219
 Denkel 1998, 47 
220
 Kranz 1984, 143 
221
 Copleston 1997a, 58 
222
 Kranz 1984, 145 
223
 Copleston 1997a, 59 
 
64


Akragas’lı Empedokles’e (İ.Ö 492-432)
224
 göre; temel düzeyde varlık, Yunan 
düşüncesinin eskiden beri benimsediği dört ögeden oluşur
225
. Toprak, hava, ateş, su. 
Bunların değişik oranlarda biraraya gelmesinden, görünüş ya da yüzeydeki varlıklar 
ve onların çeşitli nitelikleri oluşur.  İlginç olan nokta; Empedokles’in, bu dört 
elementi geleneksel tanrılarla tanımlamış
226
 olmasıdır: “Önce herşeyin dört kökenini 
duy: Parlayan Zeus, canlılık veren Hera, Aidoneus ve ölümlü insanların kaynaklarını 
gözyaşlarından oluşan suyla dolduran Nestis”
227

Empedokles’in öğretilerini biçimlendirdiği ve yaydığı Yunan batısında, 
buradaki yerli -dini- geleneklerle, bölgeye Asya’nın kıyı bölgelerinden ve 
Anadolu’dan gelen göçmenlerin getirdiği geleneklerin birleştiğini vurgulamak 
gerekir. Herodot, Foçalı’ların (Fokaia) batıdaki Velia’ya olan göçleri sırasında, 
tapınma nesnelerini ve dini pratiklerini kendileriyle birlikte götürdüklerini vurgular. 
Velia’daki “Apollon Oulios” tapınımının yalnızca doğuya ve özellikle Anadolu’ya 
özgü olduğu, modern araştırmacılar tarafından vurgulanır
228
. Empedokles, 
“Arınmalar” manzumesinde, tanrı Apollun’u şöyle tanımlıyor: 
 
Donatılmış değildir uzuvları insan başıyla, 
Uzanmaz sırtından ayrılıp iki dal, 
Ne ayaklar, ne hızlı dizler, ne kıllı yerler, 
Sadece kutlu ve anlatılmaz zekâ vardır, 
                                                 
224
 Speake 1994, 230 
225
 Denkel 1998, 43 
226
 Boardman, Griffin, Murray 1997, 113 
227
 Denkel  1998, 43  
228
 Kingsley 2002, 223 
 
65


Hızlı düşünceleriyle bütün kosmosu dolaşır
229

 
Empedokles’in efsanelerle karışmış yaşam öyküsünde de; kimi unsurlar
Anadolu’yla bağlantılıdır. Onun, insanlara cennete çıkmış olduğunu düşündürmek ve 
kendini bir tanrı gibi saydırmak için -ayağında tunç sandaletleriyle- Etna yanardağına 
atladığı anlatılır. Bu öyküde, Anadolu bağlamında bir özellik dikkati çeker. 
Mitolojide, titanlar arasında güneş soylulardan olan tanrıça Leto’nun kızkardeşi 
Asterie’dir. Onun Perses’ten olan kızı Hekate, Hesiodos’ta önemli yer tutar. Tanrıça, 
Anadolu kökenli ve Artemis’in belli bir niteliğini yansıtan, başka adla anılan 
tıpkısıdır.  İ.Ö 5.yüzyıl Sicilya’sına ait sayılabilecek kaynaklardan edindiğimiz 
bilgilere göre; sihir sembolü tunç sandalettir. Yeraltı dünyasına girişin anahtarı. 
Anadolu’da antik Lagina kentinde bir Hekate tapınağı vardı. Hesiodos’un, 
Kymeli’lerle kıta Yunanistan’a göçen ataları bu kenttendi. Tapınımı, muhtemelen 
onlar yanlarında götürdü. Askra kasabası yakınında Thespiai’de tanrıçanın bir kültü 
vardı
230

 Empedokles’in  öğretilerine değinirken kişiliğinin yalnız filozof olan yanını 
değil; dini ya da mistik yanını da vurgulamak gerekir. Zira o da, tıpkı Pythagoras ve 
Herakleitos gibi ruh göçü inancını benimsemişti. Şöyle diyor: “Onlarda (Altın Çağ’ın 
insanlarında) ne savaş tarısı vardı ne göğüs göğüse vuruşma, ne kral Zeus ne Kronos 
ne de Poseidon; yalnız sevgiydi kraliçe olan. El etek öperek, çeşitli armağanlar 
“kurbanlık” hayvan resimleri ve güzel kokulu merhemler sunarak, mürver çiçekleri 
ile kokulu günlükler adayarak çalışıyorlardı onu şenlendirmeye, bağış diye sapsarı 
                                                 
229
 Kranz 1984, 106 
230
 Kingsley 2002, 284 
 
66


balı döküyorlardı yere. Kirlenmiyordu orada tüyler ürpertici boğa kanıyla hiçbir 
sunak, çünkü cürümlerin en büyüğü sayılıyordu o zamanlar başka bir varlığın canını 
elinden almak ve soylu organlarını çiğneyip yutmak”. 
Başka bir ifadesi ise söyle: “Mümkün değildir yaklaştırmak tanrıyı bize ki 
onu gözle görüp elle tutabilelim böylece; ama bu yolda yer eder inanç insanın 
yüreğinde”
231

Sokrates öncesi felsefenin son temsilcisi, atomcu öğretim kuramını 
benimseyen; Elea, Abdera ya da Miletos’lu
232
 Leukippos (İ.Ö 490)
233
 ile Sokrates’in 
çağdaşı olan, öğrencisi Abdera’lı ya da Teos’lu
234
 Demokritos’tur (İ.Ö 460-370)
235

Atomcu öğreti, varlığın sonsuz sayıda bölünemeyen parçalardan oluştuğu 
tezini savunur. Zaten, atom sözcüğü “a-tome” yani bölünmez demektir
236

Atomcu teori Leukippos tarafından ortaya atıldıysa da; varlığın “Bir” 
olduğunu savunan Parmenides’in öğrencisi Samos’lu Melissos (İ.Ö 5.yüzyıl 
ortası)
237
, Bir’in sonsuz olması gerektiğini öne sürerek
238
 Atomcu kurama zemin 
hazırlamıştı. Ancak, Elea’nın Bir’i, Leukippos’ta sonsuz sayıda çoğaltılıp boyutça da 
göze görünmeyecek ölçüde küçültülmüştü. Zaten Leukippos ve Demokritos’a göre; 
atomlar usla kavranmak zorundadır. 
Demokritos; nesnelerin biçim, büyüklük, ağırlık, sertlik, devinme gibi 
niteliklerini doğrudan atomların nitelikleriyle açıklarken; renk, tat, sıcak, soğuk gibi 
                                                 
231
 Capelle 1995, 216-218 
232
 Speake 1994, 214 
233
 Cevizci 1998, 47 
234
  Kranz 1994, 163 
235
 Capelle 1995, 145 
236
 Denkel 1998, 54 
237
 Speake 1994, 409 
238
 Denkel 1998, 40 
 
67


Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə