getirilip yerlerine başkaları gönderilirdi. Cebeci Ocağı imalathanesinde yapılan harp
malzemelerinin muharebe meydanlarına taşınması için de katır ve deve kullanılırdı.
Ordu bir yerde konakladığı zaman Cebeciler ordunun merkez cephesinin gerisinde
bulunurlardı.
Ordudaki Yeniçeri sayısının artması cebeci sayısını da arttırmakta, azalması da bu
sayının düşmesine neden olmaktaydı. Yeniçeriler 12.000 kişi iken Cebecilerin 500 nefer
olduğu, 1566 yılında toplam Cebeci neferi sayısının 700 kişi olduğu görülmektedir. 16.
yüzyılın sonlarına doğru Cebeci sayısının dört binden fazla olduğu, 1702 yılında ise
mevcudun 2462 nefere düşürüldüğü anlaşılmaktadır. Yeniçeri sayısına göre mevcutları
değişen Cebecilerin son dönemdeki mevcutları tam olarak bilinmemektedir
(Uzunçarşılı, 1988b:21-22).
1700’lü yıllarda Yeniçeri Ocağının nizamının bozulması Cebecileri de olumsuz yönde
etkilemiş Cebeci Ocağında işe yarar cebeci bulunamaz olmuştu. Yeniçeri Ocağının
çıkardığı isyanlara Cebecilerde katılmış hatta Edirne Vakası diye bilinen II. Mustafa’nın
tahttan indirilmesi ve şeyhülislam Feyzullah Efendinin katli ile neticelenen
ayaklanmada Cebeciler başrolü oynamıştır. Bütün bunların sonucu olarak Cebeci Ocağı,
Yeniçeri Ocağı ile birlikte 1826 yılında II. Mahmut tarafından kaldırılmıştır (TSK
Tarihi 3/1,1964:237; Uzunçarşılı, 1988b:16-17).
1.1.4. Kapıkulu Süvarileri Ocağı
Osmanlı ordusunun en seçkin, en disiplinli birliklerinden birisi de Kapıkulu
Süvarileriydi. Bu süvari kuvvetleri doğrudan doğruya padişahın şahsına bağlı olup,
esasen devşirmelerden oluşuyordu. Derece ve maaş olarak yeniçerilerden üstün olan
Kapıkulu Süvarileri savaşta ve merasimlerde padişahın sağında ve solunda yer alırlardı.
İlk dönemlerde komutanların ve devlet adamlarının çocukları da bu ocağa alınmaktaydı.
Kapıkulu Süvari Ocağı I.Murat tarafından Rumeli Beylerbeyi Kara Timurtaş Paşanın
tavsiyesi üzerine kurulmuştur. Bunlara “sipah” veya “Bölükhalkı” denilmiştir (TSK
Tarihi 3/2,1977:231-233).
Halk tarafından “Sipah” ismiyle anılan Kapıkulu Süvarileri aslında altı bölükten
oluşmakta olup birinci bölüğün adı sipah, ikinici bölüğün adı ise Silahtar”dır. Diğer dört
20
bölükten ikisi sağ ve sol ulufeciler, diğer ikisi ise sağ ve sol garipler olarak
bilinmektedir. Süvari Ocağının en mümtaz birliği olan Sipah Bölüğü, Fatih Sultan
Mehmet zamanında teşkil edilmiştir.
İlk zamanlarda devlet adamlarının ve kumandanların çocukları da bu bölüğe alınmıştır.
Kırmızı bayrak taşıyan bu bölük, padişahların camiye çıkışlarında ve sefere
hareketlerinde, ikişer ikişer sağ tarafında bulunurlardı. Muharebe esnasında ise ordu
merkezinin sağ tarafında kalp diye adlandırılan saltanat bayraklarının altında, bazen de
padişahın arka tarafında mevzilenirlerdi. Sipahiler, muharebe meydanında çadırlarını
padişahın otağının sağına kurarlardı. Üçyüz bölükten oluşan sipahilerin sefere giderken
ki görevlerinden birisi de ordunun geçeceği yerlerde santak tepesini tutarak ordunun
emniyetli bir şekilde geçeceği yolu göstermekti (Uzunçarşılı, 1988b:146).
Kapıkulu süvari ocağında ilk kurulan bölük olan Silahtar Bölüğüne taşıdıkları bayraktan
doları “Sarı Bayrak” bölüğü de denilmekteydi. Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar,
Kapıkulu Süvari Ocağının baş bölüğü olan silahtar bölüğü, alaylarda padişahın
arkasından giderlerdi. Sipah bölüklerinin kurulmasıyla silahdarların padişahın sol
tarafında yürümeleri kanun olmuştur. Silahdar bölüğünün görevi, sefere gidilirken
ordunun geçeceği yolların açılıp temizlenmesidir. Silahdarlar, ordunun geçeceği yolları
açarlar, köprüleri tamir ettirirler, geçilmesi zor bataklıkları temizlettirirler ve bunun için
mahalli reayayı bu hizmetlerde kullanırlardı. Padişah otağının nöbetini bir gece sipah
bölüğü bir gece silahdar bölüğü tutardı. Bunlara ilave olarak silahtarların başka
görevleri de vardı. Ordu sefere gidip gelirken padişahın tuğralarının ve yedek atlarının
taşınması ile padişahın fakirlere dağıttığı sadakaları dağıtmak silahtarların diğer
görevleriydi (TSK Tarihi 3/1,1964:231-233 ; Uzunçarşılı, 1988b:148-149).
Kapıkulu süvarilerinin evlenmeleri, ocağın kurulduğu günden itibaren serbest
bırakılmıştı. Gerektiğinde hızla toplanabilmeleri için İstanbul, Edirne ve Bursa kentleri
arasındaki köy ve kasabalara yerleşmelerine izin verilirdi. Yeniçeri Ocağında uzun süre
hizmet etmiş ve muharebede başarı göstermiş olanlar Süvari Ocağına alınırdı. Kapıkulu
Süvari teşkilatından bahsedilirken birliklere her ne kadar “Bölük” adı verilmekteyse de
gerçekte bu bölüklerden her biri başlangıçta bu günkü alaylar ve hatta daha sonraları
birer süvari tümeni gibiydiler. Süvariler, kılıç veya meçten başka mızrak ve ciritle de
donatılmıştı. Kılıçlarını piyade gibi boyunlarına takar ve meçi çoğu zaman yanlarına
21
asarlardı. Bunların yanı sıra ok-yay ve kalkanı da ustalıkla kullanırlardı (Osmanlı Ordu
Teşkilatı, MSB., 1999:27).
Kapıkulu Süvarileri ocağına terfi eden Yeriçerilerin yanı sıra Süvari evlatları ve
muayyen zamanlarda saray çıkmaları da katılırlardı. 1651 yılına kadar hariçten alınan
süvari adayları ayrı bir deftere kayıt edilir ve 3 yıl denemeye tabi tutulurdu.
16. yüzyılın sonlarına doğru Süvari Ocağı kanununa aykırı olmasına rağmen, ocağa
yabancılar kaydedilmiştir. Rivayete göre Süvari Ocağına kanun hilafına yabancıları ilk
sokan kumandan, Özdemir oğlu Osman Paşadır. Doğrudan doğruya esas deftere kayıt
edilen yabancılar ve kendi siyasi emellerine askerleri alet etmek isteyen vezirler
sayesinde Süvari Ocağının nizamı da bu dönemde bozulmuştur. Çoğu saraydan geldiği
ve padişahın muhafızlığını yaptıkları için devlet ve halk tarafından çok önem verilen
Kapıkulu Süvarileri 16. yüzyılın sonlarından itibaren hızla çeşitli isyanlara katılmıştır.
Kapıkulu ocakları içerisinde Divan-ı Hümayun basarak padişahı tehdit eden ilk ocak
Süvari Ocağıdır. Kıdem ve maaş itibariyle Yeniçerilerden ileri olduklarından,
yeniçerilerle aralarında bir rekabet vardı. Sadrazamlar bu nedenle Yeniçeri Ocağını,
Süvari Ocağına karşı tutmuşlardır. Ancak iki ocak, on yedinci yüzyılın ilk yarısından
itibaren, beraber isyan çıkarmaya başlamıştır. Bundan sonra da itibarını tamamiyle
kaybeden Süvari Ocağının rolünü, Yeniçeriler oynamaya başlamıştır (Uzunçarşılı,
1988b:190-201).
1.1.5. Topçu Ocağı
Osmanlı Tarihi Kronolojisi, 1386 yılında ilk Osmanlı-Karaman savaşından bahsederken
şu izahati vermektedir; “Bu harbin başlıca özelliği, Karaman Ordusunda yalnız ok ve
kılıç kullanıldığı halde Osmanlı ordusunda tüfek kullanılması ve hatta bir tek de demir
top bulunmasıdır. Bu tek topun 1364 tarihinde Bursa’da dökülmüş olduğu söylenir.”
(TSK Tarihi 3/1, 1964: 237) Yalnız Osmanlı ordusunda barut az bulunduğundan bu top
her zaman atılmaz, ara sıra kullanılırmış. Birçok kaynağa göre Osmanlı Ordusunda top
kullanılmasının ilk örneği olarak Kosova Meydan Muharebesi (1389) gösterilmektedir.
Prof.Uzunçarşılı ise Kapıkulu Ocakları II. Kitabında; topun ilk defa Kosova
muharebesinde kullanıldığını ve Haydar isminde bir topçunun bulunduğunu
22
Dostları ilə paylaş: |