Mısır’da Kiğı’da, Budin’de ve Tebriz’de ayaklanmalar olmuştur (TSK Tarihi
3/3,1981:37-38).
Şüphesiz Kapıkulu Ocaklarında görülmeye başlanan bu bozulmaların temel
nedenlerinden bir tanesi de Yavuz ve Kanuni’den sonraki padişahların orduyla fazla
ilgilenmeyip, sefere onlarla beraber gitmemeleridir. III. Murat döneminde, Kapıkulu
Ocağının nizamına aykırı olarak dışarıdan nefer alınması da Ordunun disiplinini ve
düzenini bozan önemli nedenlerden birisidir. Sadrazamlığa getirilen liyakatsız vezirler
nizamı bozulan Kapıkulu ocaklarına kendi yandaşlarını doldurmuş ve isyana
kışkırtmıştır. Evliliğin serbest bırakılmasıyla geceleri evlerine giden yeniçerilerin bir
kısmı ticarete de başlamış ve sefere gitmez olmuşlardı. III. Mehmet Eğri Seferine
giderken beraberindeki yeniçeri sayısının 8000 olduğu tespit edilmiştir. Hâlbuki o
tarihte defterdeki yeniçeri sayısı 40.000’den fazlaydı. Bunlardan 20.000’i seferle
görevlendirildiği halde ancak 8.000 kadarı muharebeye katılmış, ancak ulufeleri yine
20.000 kişi üzerinden alınmıştı. Bu hale karşı, padişah ve sadrazam, ocaklardan
çekindikleri için hiç bir şey yapamıyorlardı (TSK Tarihi 3/3, 1981:409, 37-40).
Sokullunun ölümünden sonra, sadrazamların nüfuzları azaldıkça, saray mensuplarının
etkileri arttı. Paşalara ve ulemaya verilen paşmaklık, saray kadınlarına verilmeye
başlandı. Vezirlerin ve devlet büyüklerinin kapılarında eskisi gibi parayla alınmış
köleler değil, askeri hizmetler için ayrılmış olan timarlılar hizmet görmeye başladı. 16.
yüzyılın ikinci yarısıyla 17. yüzyılda rüşvet ve zulüm bütün memleketi kapladı.
Defterdarlar ve Valileri doyurmak için halk soyuluyordu. 1591 yılında divana gelmekte
olan Sadrazam Ferhat Paşa’ya askerler saldırıda bulundular. Yine aynı tarihte
yeniçeriler rüşvet karşılığında kendilerinin istedikleri birini Buğdan Voyvadalığına
tayin ettirdiler. 1592 Macaristan seferinde, Serdar-ı Ekrem Sinan Paşa’nın emrine itaat
etmeyen Kapıkulu askerleri, kendilerine gösterilen kışlayı terk ederek Belgrad’a
geldiler. Yine aynı yıl, ulüfelerin gecikmesi nedeniyle ayaklanan sipahiler divan-ı
hümayun-a gelerek Defterdar Emin Paşanın kellesini istemişlerdi. Sarayından
ayrılmayan III. Murat, yeniçerilere cepheye gitmelerini emretmiş fakat bunlar önce
“Padişahsız sefere gitmeyiz” demişler, sonra da “Bahşiş almadan sefere çıkmayız” diye
ayak diremişlerdi. Sonunda yeniçeri ağası yalvararak bunları yola çıkarabilmişti. Bunlar
Sofya’ya geldikleri sırada, ulüfe zamanı gelmişti. Ulüfelerini istemek üzere padişah III.
44
Murat’a bir yayabaşını temsilci olarak göndermişler ve yıllık ulüfelerini almadan
cepheye gitmeyeceklerini padişaha bildirmişlerdi. Bunun üzerine iç hazineden 600.000
altın çıkarılarak 12 at arabasıyla Sofya’ya gönderilmişti (TSK Tarihi 3/3, 1981;
Uzunçarşılı, 1988a:482).
III. Mehmet’ten sonra, yeniçeriler sadrazam ve Serdar-ı Ekrem’le sefere gitmeye
alışmışlardı. 1596 yılında yeniçerilere sefer hazırlığı emri verildiği zaman “Padişahın
fermanıyla sefere gideriz amma serdarımız vezir-i azam olmak gerektir. Serdarımız
gayri olursa işimiz ileri gitmez ve maslahatımız bitmez” demişlerdi (Uzunçarşılı,
1988a:482).
Avusturya seferi’nin uzun sürmesi dolayısıyla, boşalan kapıkulu ocaklarının kadrolarını
doldurmak için 1598 yılında dışarıdan ocağa adam alınmasında bir sakınca
görülmüyordu. Bu suretle devşirme kanununun da geçerliliği kalmıyordu. Bunun yanı
sıra diğer seferlerde, çeşitli bahanelerle himaye edilerek muharebeye gitmeyen
yeniçerilerin yerine, er mevcudunu artırmak için, İstanbul’da olduğu gibi Rumeli ve
Anadolu’da da serdengeçti (gönüllü) bayrakları açılarak yeniden asker yazılıyordu.
Dışarıdan alınan bu askerler, kapıkulu ocaklarının disiplinini bozuyor ve bazı paşalar ile
vezirlerin ihtiraslarına alet oluyorlardı.
1603 yılında sipahiler, III. Mehmet’i ayak divanına çağırmışlar, devlet işlerine
karıştığını öne sürdükleri Kapıağası Osman Ağayla, Kızlar Ağası Gazanfer Ağanın
başlarını istemişlerdi. Yine 1603 yılında Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’nın makamına
geçmek isteyen Sadaret Kaymakamı Mahmut Paşa, Kapıkulu süvarilerini amacına alet
etmek istemiş, Hasan Paşa da yeniçerileri elde ederek, bunlarla süvarileri yola
getirmişti. Bu nedenle iki ocak arasında düşmanlık başlamıştı (TSK Tarihi 3/3, 1981:
Uzunçarşılı, 1988a: 477-519).
I.Ahmet döneminde (1603–1617) ve I.Mustafa’nın dört aylık saltanatı zamanında
kapıkulu ocaklarında önemli bir olaya rastlanılmamıştır. Ancak II. Osman döneminde,
yeniçeriler disiplinsizliklerini çok ileri götürmüşlerdir. Lehistan savaşlarında
yeniçerilerin isteksizliklerini görerek bunları yola getirmek isteyen II. Osman’ın bu
niyetini sezen yeniçeriler, genç ve tecrübesiz padişahı öldürmüşler ve yerine akıl sağlığı
bozuk olan I.Mustafa’yı ikinci defa hükümdar yapmışlardı. Bu olaylardan sonra,
taşkınlıklarını daha da artırmışlardı. Zaman zaman bunların korkularından esnaf ve
45
tüccarlar dükkânlarını açamaz hale gelmişlerdi. Bir yıldan daha az süren, I.Mustafa’nın
bu ikinci saltanat devresinde zorbalar, altı kere sadrazam değiştirtmişlerdir. Sonunda
I.Mustafa’yı tekrar tahtından indirerek yerine henüz çocuk yaşta bulunan IV. Murat’ı
geçirmişlerdi. IV. Murat’ın çocukluk yaşlarında da yeniçerilerin ve sipahilerin
zorbalıkları devam etmiştir (Uzunçarşılı, 1988a:477-519).
IV. Murat’ın saltanatının ilk dönemi olan çocukluk yıllarında sipahilerin İstanbul’da ve
dışarıda şehir ve kasabalarda halka ve hükümete karşı taşkınlıkları dayanılmaz bir hale
gelmişti. Bunlar Anadolu’da halka zulüm yapıyor ve soyuyorlardı. Sipahiler hayvan
besledikleri için bunların çoğu şehir ve kasabalara yerleşerek çiftlik sahibi olmuşlar ve
bulundukları bölgeyi nüfuzları altına almışlardı. Kapıkulu askerlerinin taşkınlıklarını
İstanbul’da gözleriyle gören ve dışarıdaki hareketlerini adamları vasıtasıyla öğrenen IV.
Murat, büyüyüp idareyi eline aldıktan sonra, bunlara karşı çok sert davranmış sipahi ve
yeniçerilerin elebaşlarını, birer birer yok ederek kalanları da sindirmişti (TSK Tarihi
3/3, 1981).
IV. Murat’ın Kapıkulu ocağında kurduğu disiplin, padişah I.İbrahim devrinin ilk
yıllarında da devam etmiş fakat bu padişahın son devirlerinde ocak mensupları yine
disiplinsizliklere ve zorbalıklara başlamışlar sonunda da padişahı öldürmüşlerdi. 1648
yılında padişah İbrahim’in katillerini istemek bahanesiyle sipahi ocağının ayaklanması
üzerine bunlara karşı yeniçeriler çıkarılarak, asiler yola getirilmişti. Bu tarihten sonra
yeniçeriler küstahlıklarını daha da artırmışlardır. 1650 yılında İstanbul halkının
yeniçerilere karşı giriştikleri fakat sonuç alamadıkları bir ayaklanmada sadrazamlık
makamına Siyavuş Paşa getirilmişti. Yeni sadrazam, ağalarla antlaşmak için,
Ortacamiye gittiği zaman ocak ağalarından meşhur Bektaş Ağa “Bak kardeş; eğer ki sen
bu işi ettin, ammakim iyi etmedin, amma bizim meşveremiz olmadan (danışman) bir iş
edeyim dersen vezirlik edemezsin” demişti (TSK Tarihi 3/3, 1981; Haksun, 2004:127).
1651 yılında sancak-ı şerif çıkarılarak İstanbul halkı bu azgın ocak mensuplarına büyük
bir darbe vurduysa da, vezirlerin birbirini çekememesi yüzünden, zaman zaman yine
karışıklıklar eksik olmamıştı. 17. yüzyılın ikinci yarısında Köprülüler’in sadrazamlığı
dönemlerinde 30 yıl kadar Kapıkulu Ocaklarında herhangi bir ayaklanma hareketi
görülmemişti. Daha sonraları IV. Mehmet’in padişahlıktan indirilmesiyle sonuçlanan ve
altı ay süren tehlikeli olaylar meydana gelmişti.
46
Dostları ilə paylaş: |