T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   82

ordusunu bir an evvel Tuna nehrinin güneyine geçireceği yerde, köprüden geçecek esir 
sahiplerinden pencik almayı emretti. Bu nedenle ordunun çok büyük zaman 
kaybetmesiyle Eflâklılar Osmanlılara yetişebildi. Eflâklılar, açtıkları top ateşiyle Tuna 
üzerindeki köprüyü yıkarak Osmanlı askerlerinin birçoğunu denize döktü. Tunanın 
kuzeyinde kalmış olan Akıncıların hemen hemen tamamı da Eflak Ordusu tarafından 
kılıçtan geçirildi. Bundan sonra Akıncılar hiçbir zaman eski gücüne dönememiş ve 
zamanla sönüp gitmişlerdir (TSK Tarihi 3/3, 1981:134). 
1620 yılında Vidin Sancak Beyi Mihal oğullarından Hızır Paşanın emrindeki akıncı 
mevcudu 3.000’e düşmüştü. 1625 yılında mevcudu 2-3000’e düşmüş olan akıncıların 
yerine hükümet sınır kalelerindeki teşkilata önem vermiş, bir taraftanda Tatar 
Süvarilerini akıncılık görevlerinde kullanmışlardı. Böylece Akkerman, Bucak, Dobrice 
tatarlarıyla Kırım Tatarları da akın hizmetinde zaman zaman görev almışlardı 
(Uzunçarşılı, 1982:286). 
 
1.2.4. Azaplar 
Azap teşkilatı, ilk önce Anadolu’da yapılmış, daha sonra da Rumelide teşkil edilmişti. 
Kırmızı börk giyen Azap Askerlerinin tamamı bekârdı. Genel olarak azaplar, 
kuşatmalarda ileri sürülürdü. Düşman taarruzlarına önce bunlar hedef olur, yeniçeriler 
çoğu zaman onların ölüleri üzerinden hücum ederdi. Azaplar, birbirleriyle irtibatlı 
olmak üzere, memleketin idari bölümlerine göre küçük gruplara ayrılmış bulunurdu. 
Her eyaletteki azaplar, Azapağası, Azap Kâtibi adlarında iki ve her bölükte Reis
Odabaşı, Bayraktar adlarında üç subayın komutasında bulunurlardı. Azap reisi, 
Yeniçerilerdeki “Çorbacı” rütbesine eşitti. Her bölük veya odada 10 Reis vardı. Onbaşı 
olarak nitelendirilen reisler kendi gruplarını yönetirdi. Azaplar, Azap ağası vasıtasıyla 
Beylerbeyinin emri altında bulunurlardı. Savaşta, Azap ağasının komutası altında 
Beylerbeyinin maiyetinde savaş girerlerdi (TSK Tarihi 3/1, 1964:228-230). 
15. yüzyıldan itibaren Azaplar, bahriye teşkilatında da görevlendirilmişlerdir. Bu 
tarihten itibaren Kara ve Deniz Azapları olarak ikiye ayrılan bu sınıfın Orhan Bey 
döneminde oluşturulduğu sanılmaktadır. Savaşta merkez ordusunun önünde bulunup ilk 
hücum birliği olarak görev yaparlardı. Bunların gerisinde toplar ve onların gerisinde de 
 
35


yeniçeriler dururdu. Savaş başladığı zaman azaplar sağa sola açılarak topçunun önünü 
açarlar ve ateş etmesini sağlarlardı.  İlk dönemlerde çok büyük yararlılık gösteren 
Azapların 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren disiplinsizliklerin görüldüğü için 
Kanuni devrinin sonlarına doğru ortadan kaldırıldığı görülmektedir (TSK Tarihi 3/2, 
1977). 
 
1.2.5. Sekbanlar 
16. yüzyılın ortalarında Avrupa seferleri, daha ziyade piyade ve topçunun rol oynadığı 
kale savaşı halini alınca, timarlı sipahilerle akıncıların önemleri azalmaya başlamıştı. 
Bundan sonra Osmanlı ordusunun Anadolu’dan aldığı eyalet askerlerinin bir kısmı 
sekban olmuştu. Anadolu’da bu şekilde tüfekli sekbanların meydana çıkması, Osmanlı 
askeri tarihinde bir dönem noktasıdır. Bunların yayalarına sarıca, süvarilerine sekban 
denirdi. Maaşları görevleri oldukları eyalet ve sancaktan verilirdi. Sarıca ve sekbanlar 
asayişi korumak ve gerektiğinde sefere katılmak üzere daha ziyade beylerbeyi ve sancak 
beylerinin kapı halkı olarak bölükler halinde teşkilatlanmışlardı. Ayrıca Kapıkulu 
ocakları dâhilinde bulunan sekban ortaları mevcuttu fakat onların görevleri 
bunlarınkinden farklıydı (TSK Tarihi 3/3, 1981:123-124). 
Bunlardan başka serhatkulu askerleri arasında da sekban denilen askerler vardı. Ancak 
değer yönünden bunlar zayıf askerlerdi. Askere ihtiyaç olduğu zaman, kendi istekleriyle 
hizmete gelen köy halkından oldukları için eğitim ve disiplinden yoksundular. 
Vergilerden kurtulmak isteyen Hristiyanlarda bunların arasında bulunuyordu. Yaz 
mevsimi ürün korumasıyla görevli olanlara kır sekbanı denirdi. Sekbanlara resmi 
belgelerde sarı sekban, halk arasında seymen denirdi (TSK Tarihi 3/3, 1981:124). 
İlk zamanlarda gerekli bir unsur olan sarıca ve sekbanlar zamanla, bağlı bulundukları 
beylerbeyi ve sancak beylerinin görevlerinden uzaklaşmaları veya özellikle sefer 
zamanlarında bir kısım asayiş kuvvetleriyle savaşa gitmelerinde, bunlardan asayiş 
bölgelerinde kalanlar, kimliklerinin verdiği imtiyaza dayanarak gruplar halinde 
eşkiyalığa başlamışlar ve halkın başına bela olmuşlardı. Bu suretle bunlar 17. yüzyıl 
başlarında Anadoluda Celali Ayaklanma devrini açtılar. Zamanla bunlara toprağını terk 
eden çift bozanlarda katıldılar ve birkaç kişiden başlayıp 400–500 kişiye yükselen 
 
36


gruplar halinde yolları keserek Anadolunun huzurunu bozdular. Halkında büyük 
tepkisini çeken Sekbanlar 1688 yılında  Şeyhülislamdan alınan bir fetvayla seferberlik 
ilan edilerek yok edildiler (TSK Tarihi 3/3, 1981:124-125). 
 
1.2.6. Deliler 
15. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlının Rumeli sınır bölgelerinde akıncılardan ve diğer 
sistemlerden farklı olarak yeni bir atlı  sınıfın oluşmaya başladığı, görülmektedir. 16. 
yüzyılın başlarından itibaren bu sınıf oldukça gelişerek önemli bir savaş unsuru haline 
gelmiştir. Rumeli sınırında oluşan ciddi tehlikeleri süratle önleyebilmek amacıyla 
oluşturulan bu teşkilat uzun yıllar başarıyla görev yapmıştır. Önceleri, bu teşkilata 
hükümetçe “Delil” adı verilmişti. Arapça olan “Delil” terimi, Türkçede “Klavuzluk, yol 
göstericilik” anlamına gelmekteydi. Fakat bu teşkilat zamanla gelişip bunun mensupları, 
hiçbir  şeyden korkmayarak, her tehlikeye düşünmeden atılacak derecede ve deliliği 
andıracak cesaret gösterdikleri için, bir süre sonra halk tarafından bunlara “Deli” 
denmeye başlanmış ve bu isim, kayıtlara da öyle geçerek sonuna kadar kalmıştır. Bir 
kısmı Türk, bir kısmı da Boşnak, Hırvat, Sırp gibi slav halktan yeni müslüman olmuş 
savaşçılardan kurulu bu “Deliler” 16. yüzyılda yalnızca Rumeli halkından 
oluşmaktaydı. Bunların devletten maaşları, ücretleri, istekleri, timarları yoktu. Bunlar, 
önceleri Rumeli Beylerbeyinin Semendire ve Bosna sancak beylerinin özel muhafız 
birliği sayılırlar, maaşlarını bu beylerden alırlar, at, silah ve donatımlarını bu beylerin 
desteklemesiyle sağlarlardı. Doğrudan doğruya bu beylerin emrinde ve yanlarında 
bulunan deli birlikleri, evvela birer bölük kuvvetinde iken, zamanla sayıları artmıştı 
(Uzunçarşılı, 1982) (TSK Tarihi 3/3, 1981:135). 
Deliler görünürde akıncılara benzetilmekle birlikte gerçekte onlardan farklıydılar. Her 
üç bölgede bağımsız birer ocak halinde toplanmışlardı ve ocaklarını Halife Hazreti 
Ömerülfaruk’a mensup sayarlar, alna yazılanın mutlaka geleceği inancını taşırlar ve 
böylece de hiçbir tehlikeden kaçınmazlardı. Ellerinde silah gürzleri vardı. Başlarında 
benekli sırtlan veya pars derisinden yapılmış ve üzerinde kartal tüyü takılmış külahlar 
taşırlardı (TSK Tarihi 3/2, 1977). 
 
37


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə