1.2. Eyalet
Askerleri
Osmanlı Ordusunun Kara Kuvvetleri, Kapıkulu Ocakları ve Eyalet Askerleri olmak
üzere iki ana bölümden oluşmaktaydı. Yeniçeri Ocağı, Kapıkulu Süvarileri, Cebeci ve
Topçu Ocakları ile Toparabacı ve Lağımcı gibi sınıflardan oluşan kapıkulu askerleri,
askerliği meslek edinmiş, kışlalarda yaşayan daimi muvazzaf kadroyu oluşturmaktaydı.
Padişahın özel birliklerini oluşturan kapıkulu askerlerinin mevcudu ordunun bütününe
oranla pek fazla değildi. Kara Kuvvetlerinin büyük kısmını, “timarlı sipahi” sistemiyle
eyaletlerin sefere hazırladıkları, kendi beylerbeyi ve sancak beylerinin emir-komutası
altında bulunan eyalet askerleri teşkil ederdi. Seferde bu eyalet ve sancakların
çıkardıkları askerler, kara ordusuna katılırlardı (TSK Tarihi3/1,1964:233).
Osmanlıların eyalet bölümleri 16. yüzyılın ortalarına doğru istikrarlı bir şekil almıştır.
1566 yılı itibariyle Osmanlı Devletinin üç kıtadaki eyaletleri şunlardı:
Avrupada: Rumeli, Budin, Temeşvar, Bosna Eyaletleri
Asyada: Anadolu Eyaleti (Anadolunun batı kısmı), Karaman, Sivas, Erzurum, Kars,
Maraş, Van, Diyarbakır, Bağdat, Lahsa, Yemen, Şam, Şehrizar, Musul, Halep, Trablus
ve Rakka Eyaletleri.
Afrikada: Mısır, Habeş, Trablusgarp (Libya), Cezayir Eyaletleri
İstanbul başkent olarak mülki ve askeri teşkilatın dışında tutulmuştur. 1652 yılında
Osmanlı Ordusundaki Eyalet Askerlerinin mevcudu şöyledir (TSK Tarihi, İdari ve
Lojistik, 1995:239):
Rumeli Eyalet Askeri Kuvvetleri = 57.000
Akıncılar
=
12.000
Ocaklılar
=
2313
Rumeli Eyalet Askeri Kuvvetlerinin toplamı = 71.313
Anadolu Eyalet Askeri Kuvvetlerinin toplamı = 124.600
Genel Toplam = 195.913
29
Her eyaletin o zamanki iç ve dış durumlarına, devletin sefer planına, yapılması
planlanan harekâta, hangi eyalet ve sancakların hangi cins kuvvetlerinin (örneğin:
Timarlı Süvari, akıncı, azap, yerli özel süvari ve ücretli, görevli, gönüllü yerli kuvvetler
gibi) ne oranda katılacaklarına göre mevcutları hemen her sefere göre değişmekteydi.
Hazırlanmış planlara, verilen emirlere rağmen, özellikle eyalet kuvvetlerinin sefer
mevcutlarının her zaman beklenen seviyeyi tutturamadıkları, sefere katılmaları gereken
bazı görevlilerin, çeşitli sebeplerle veya hiçbir sebep yok iken sefere katılmadıkları çok
görülmüştür. Bu sebeple, eyalet kuvvetlerinin komutanları olan beylerbeyi, sefere
giderken, bütün askerin künye defterlerini de birlikte götürür emrindeki kuvvetler bir
geçitten (örneğin: askeri köprü) geçerken yoklama yaparlardı. (TSK Tarihi 3/2, 1977;
TSK Tarihi, İdari ve Lojistik, 1995:244).
Eyalet askerlerinin sınıflarına geçmeden önce Timar sisteminin incelenmesinin daha
yararlı olacağı kanaatindeyiz.
1.2.1. Timar Sistemi
Devlete ait arazinin yıllık vergi veya öşürünün (1/10’u) bir hizmet karşılığı bir kişiye
bırakmaya Selçuklularda “ikta” denirdi. Bu ikta hizmete karşılık verildiği için
gerektiğinde bu arazinin öşürü hazinece de idare edilir veya başka birine verilebilirdi.
İktanın başka bir şekilde bir vilayet veya eyaletin, bütün gelirleriyle beraber bir
komutan veya valiye bırakıldığına da rastlamaktayız. Bu takdirde o vali veya komutan,
bu ikta karşılığı olarak hazineye belirli bir vergi vermek ve sefere belli bir miktar
askerle katılmak zorundaydı. İkta usulü, çok eskiden beri bütün Türk devletlerinde
vardı. Bir memleketi elde eden hükümdar, oranın arazisini hizmetlerine karşılık olarak
komutanlarına verir, onlarda personeline dağıtırdı. Komutan sadakat gösterdiği sürece
bu araziye sahip olur, aksi halde elindeki arazi, hükümdara yani hazineye intikal ederdi
(TSK Tarihi 3/1, 1964:195-198).
Selçuklu devletinde bir uç beyi olan Osman Gazi de Söğüt bölgesini ikta olarak almıştı.
Böylece ikta sistemi Osmanlılarda da uygulanmaya başlamıştır. Orhan Bey döneminde
timar dağıtımına ait birçok tarihi kayıtlar olduğu gibi, timar verilen askerlerinde
sınırlara yerleştirildiği görülmektedir (TSK Tarihi 3/1,1964:196).
30
Timarlar dâhilindeki yerli halkta, bazen sipahilerle birlikte savaşa katılıyordu. Rumeli
fetihleri başlayınca, timar sistemi burada da uygulanmaya başladı. Hatta Gelibolu
civarının, Yakup Ece ile Gazi Fazıl’a timar olarak verildiği, ilk tarih kaynaklarında
yazılıdır. I. Murat devrinde Rumelide fetihler artmaya başlayınca Anadolu’dan birçok
halk, hatta bir takım Türk aşiretleri Rumeliye nakledilerek kendilerine timar verildi.
Yıldırım Beyazid Anadolu beyliklerini birer birer işgal edip varlıklarına son verdiği
zaman, o beyliklerdeki timarları, olduğu gibi bırakmış ve böylece o bölgelerdeki timar
sahiplerinin toplu halde kendisine katılmasını sağlamıştır. Bu durum Rumelide aynı
şekilde uygulanmış, fethedilen yerlerdeki arazi ve sınıf statüsünü esas itibariyle
muhafaza etmişlerdir. Bizanslıların ve Slavların eski Hristiyan askerleri de timarın içine
dahil edilmiş, bu suretle bir takım eski adet ve gelenekleri birdenbire ve tamamıyla
değiştirilmemiştir (TSK Tarihi 3/1, 1964:197).
Aslında Osmanlı toprak rejiminde araziler üçe ayrılıyordu. Öşriyeye, Hariciyye ve Arz-ı
Miri, Öşriyye müslümanlara ait olan topraklardı. Toprağı işleyen tam mülkiyetine
sahipti ve toprağını isterse satabilir, parçalayabilir veya miras bırakabilirdi. Ancak
toprak sahibi elde ettiği ürünün onda birini “öşür” devlete vergi olarak ödemek
zorundaydı. Haraciyye, fetihlerden sonra gayrimüslim halka bırakılan topraklardı. Tıpkı
öşriyye gibi toprak sahibi her türlü tasarruf hakkına sahipti. Harac-ı Mukassem adıyla
öşür, Harac-ı Muvazzaf adıyla da arazi vergisi öderlerdi. Çoğunlukla Rumeli
eyaletlerinde uygulanırdı. Arz-ı Miri topraklar ise mülkiyetin doğrudan doğruya devlete
ait olduğu topraklardı. Bu topraklardaki köylülerin ödediği vergi, bazı kişilere
görevlerinin karşılığı olarak bırakılırdı. Osmanlı topraklarının büyük çoğunluğu Arz-ı
miri idi. Fethedilen topraklar hemen ölçüp biçilirdi. Sonra bu toprak, bir eyalet veya
sancak olarak kendi içinde bölünürdü (Haksun, 2004:233;TSK Tarihi 3/3, 1981:51–58).
Miri topraklar üçe ayrılırdı. Has, yıllık geliri 100.000 akçeden fazla olan vezirlere
beylerbeyine, sancak beylerine tahsis edilen büyük arazilere denirdi. Zeamet, geliri
20.000–100.000 akçe olan ve büyük memurlar ile sipahi beylerine verilen topraklardı.
Timar ise geliri 1000–20.000 akçe olan topraklar olup sipahilere ve yararlılık gösteren
askerlere tahsis edilirdi. Timar sahibi sipahiler, bu topraklarda oturmak ve aldıkları her
3000 akçe için bir atlı asker donatmak, yetiştirmek ve gerektiğinde savaş getirmek
zorundaydılar (Haksun, 2004:234) (TSK Tarihi 3/3, 1981:51-58).
31
Dostları ilə paylaş: |