incelendiğinde, Topçu başından bahsedildiği halde arabacı başına dair herhangi bir
bilgiye rastlanılmamaktadır. Bu durum Prof.Uzunçarşılıya göre Top Arabacı Ocağının
Fatih devrinde henüz kurulmamış olduğunu göstermektedir. Ancak TSK Tarihi III. Cilt,
Top Arabacıları Ocağının Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulduğunu bildirmektedir.
Kuruluş tarihi tam olarak bilinemeyen Top Arabacıları Ocağının kışlası Tophanede
bulunmaktaydı. Arabacı Ocağı efradı İstanbul’daki kışlalarında bulunmalarına rağmen
mühim kalelerde de nöbet hizmeti yaparlardı (Uzunçarşılı, 1988:97–101; TSK Tarihi
3/2 1977).
Top arabacıları, topçularla beraber sefere giderlerdi, sahra toplarını çeken araba ve
hayvanlar bunların nezaretleri altında bulunup, muharebe esnasında da hayvanları
muhafaza ederlerdi. Ocağın en büyük zabiti Top Arabacıları Başı olup, ocakta kethüda,
çavuş, başçavuş, kethüdageri, ocak kâtibi gibi zabitler de bulunurdu. Top arabacı
Ocağına, lazım olan erler, acemi oğlanlarından ve kuloğullarından alınırdı. Ocağın
mevcudu on altıncı yüzyılın ortalarında 678 olup, bu yüzyılın sonlarında mevcudu 3000
olarak gösterilmektedir. Toparabacı teşkilatı, seferde yörüklerle de takviye edilirdi.
1565 tarihinde Selanikteki kadılara ve Selanik yörüklerinin Subaşısına yazılan
hükümlerde, yörüklerin 100 çift manda ile top çekmek üzere emrolunan yerde hazır
bulundurulmalarından bahsedilmektedir (TSK Tarihi 3/2 1977).
Toparabacı Ocağının görevi, her ne kadar topları nakletmek ise de; Ocak personelinden
bir grup da, top arabalarının onarımını veya yeniden yapımını sağlardı. Top Arabaları
Tophane’de yapılırdı. İstanbul’daki Tophane’de, top arabalarından başka, ilk
dönemlerde topların kundak, kızak ve tekerlekleri de yapılıyordu. Kundakların yapımı
için lüzumlu olan kereste yurt içinden tedarik edilirdi. Fatih Sultan Mehmet, harp
sanayisinin muhtaç olduğu gemi ve top kundağı yapımına yarayan keresteyi (Abanoz)
elde etmek amacıyla Sisam adasını ele geçirmiştir (TSK Tarihi, İdari Lojistik,
1995:193).
Toparabacıları Ocağı sonraki dönemlerde Topçu ocağıyla beraber ıslaha tabi tutulmuş,
süvari ve piyade olmak üzere iki kısma ayrılmıştır.
26
1.1.7. Humbaracı Ocağı
Osmanlı ordusunda humbara yapan ve bunları muharebede kullanan erlere humbaracı
denirdi. Humbara demir veya tunçtan yuvarlak şekilde yapılır ve içine patlayıcı madde
doldurulurdu. Humbaracılar, Osmanlı ordusunda eskidenberi mevcut olup, üç kısma
ayrılmaktaydılar. Cebeci ocağına bağlı olanlar, Topçu ocağına bağlı olanlar, Kale
muhafazasında bulunanlar (timarlı humbaracılar) (TSK Tarihi 3/3, 1981:138-139)
Humbaracılar daha sonra yeniçeri ocağı içinde bağımsız bir sınıf olmuştur. Bu sınıfın
esasını kale humbaracıları teşkil ediyordu. Bunlar, timarlı olup en büyük amirleri
merkezde bulunurdu. Kale humbaracılarının timarları kaleler civarında bulunuyordu.
Cebeci Ocağına bağlı olanlar humbara yaparlar ve humbarayı elle atarlardı. Topçu
Ocağına bağlı bulunan humbaracılar, humbarayı topla atarlardı. Humbaralar muhtelif
ağırlıkta olup, eski kaynaklarda (humbara-i maden-idset) ve (humbara-i kebir) denilen
el humbarasıyla diğer büyük humbaralardan bahsedilmektedir (Uzunçarşılı, 1988b:118-
127).
Osmanlı tarihinde ilk defa Kandiye kuşatması sırasında Humbaracı Ocağının teşkiline
lüzum görülerek, sağ, orta, sol humbaracıların başında üç humbaracı başı tayin
edilmiştir. Kandiyenin zaptından sonra Çehrin, Beç, Kamaniçe ve diğer bazı kalelerin
fethinde bu humbaracıların büyük hizmetleri görülmüştür. Padişah IV. Mehmet bu üç
humbaracıbışının ordunun kadrosuna alınmasını kabul ve tasdik ettiği zaman “Üç
humbaracıbaşının ordunun kadrosuna alınması, benim kanunum olsun. Üç
humbaracıbaşından maksat, kalenin fethinde her biri bir koldan müsabaka edercesine
çalışarak, kalenin bir an evvel fethinin sağlanmasıdır. Bu suretle bunlar yeni yeni ateşli
silahlar, usuller, tertipler bularak birbirlerinden üstün olmaya çalışacaklardır” demiştir.
O zaman her humbaracı başının emrinde 20’şer humbaracı erden toplam 60 humbaracı
vardı. III. Ahmet devrinde humbaracı mevcudu 300’e yükseltilmiştir. Humbaracıların
16. yüzyıldaki sayıları azalan Humbaracılar 17. yüzyılın başlarından itibaren ihmal
edilmeye başlanmış aynı yüzyılın sonunda ise önemini iyice kaybetmiştir. 18. yüzyılda
Humbaracı ocağına tekrar önem verilmiş ve Humbaracı Ahmet Paşa (Comte Bonneval)
tarafından ıslah edilerek güçlendirilmiştir (TSK Tarihi 3/3, 1981:139).
27
1.1.8. Lağımcı Ocağı
Osmanlı ordusunda çok eski dönemlerden itibaren lağımcıların kullanıldığı
bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmet’in ve Kanuni Sultan Süleyman’ın birçok seferde
önemli kalelere karşı giriştikleri taarruzlarda büyük ölçüde lağım muharebeleri
yaptırdığı ve bunların çoğunda başarıya ulaştıkları görülmektedir. Muharebe zamanında
kuşatılan kaleleri yıkmak için lağım yapan lağımcılar özel seçilirdi. Memleketin birçok
yerindeki çeşitli maden ocaklarında çalışmış veya çalışmakta olan tecrübeli ve bilgili
zanaatkârların toplanarak oluşturulduğu düşünülen Lağımcı Ocağı 16. yüzyılın
sonlarında teşkil edilmiştir. Ocak teşkil edilmeden öncede orduda hizmetlerde bulunan
lağımcılar yeraltında yollar açarak fitil ve barutla kale surlarını yıkarlardı. Seferlerde
ordu ile beraber hareket eden lağımcıların çoğunlukla Ermeni, Rum ve Hristiyan
Bosnalılardan oluştuğu söylenilmektedir (Uzunçarşılı, 1988b:131-133).
Kıbrıs seferi, Bağdat seferi, doğu seferleri ve özellikle Kandiyenin fethinde lağımcıların
büyük hizmetleri görülmüştür. İki kısımdan oluşan lağımcı ocağının bir kısmı
Cebecibaşının emir komutasındaki Cebeci Ocağından maaş alırken diğer kısmının da
zeamet ve timarları vardı. Timarlı lağımcıların başlarındaki amire lağımcıbaşı denirdi.
Bundan başka kethüda ve çavuş, ocağın büyük zabitlerinden olup alemdar ise küçük
zabitlerindendi. II. Muratın 1450 Arnavutluk seferinde, Kruya Kalesinin kuşatmasında
lağım kullanılmıştı. Yine aynı padişahın Mora Seferinde Germe hisarına karşıda lağım
kullanıldığı göz önüne alındığında lağımcılığın Osmalıdaki tarihinin ne kadar eski
olduğu görülmektedir. Ocak haline gelişi 16. yüzyılın sonlarına rastlayan lağımcı ocağı,
aynı yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın ortalarına kadar çok iyi bir seviyeye ulaşmıştı (TSK
Tarihi 3/1, 1964:239-243).
17. yüzyılın ortalarından itibaren ocağa ehil olmayan kişilerin alınmasıyla lağımcı
ocağının nizamı bozulmuştur. Aynı yüzyılın başlarında İstanbul’da beş bin lağımcının
bulunduğu dikkate alınırsa önceki padişahların bu sınıfa ne kadar önem verdiği daha iyi
anlaşılabilir. Zamanla önemini kaybederek düzeni bozulan Lağımcı Ocağına 18.
yüzyılın son yarısında tekrar ehemmiyet verilerek bazı düzenlemeler yapılmıştır.
28
Dostları ilə paylaş: |