Türk halk edebiyatı prof, pertev naili boratav



Yüklə 4,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə11/75
tarix22.07.2018
ölçüsü4,33 Mb.
#58205
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   75

yurabilen  söz  erleridir;  türk  şiir  diline  yepyeni,  dipdiri  bir 
anlatım  gücü  kazandırmışlardır;  onları  bu  bakıma  âşık 
geleneğinin  gelişmesinden  önceki  dönemin  büyük  halk 
şairleri  Yunus  ve  Kaygusuz’la  kıyaslayabiliriz.
Köroğfu,  Kerem,  Âşık  Garip  gibi  bir  bölük  âşıkların 
şiirlerinde  büyük  tutkuların  ya  da  yüzyıllar  boyunca  de­
ğiştirilemeyen  alınyazılarının, 
dindirilemeyen  özlemlerin 
sesi  duyulur:  Köroğlu'nda  zulme  ve  haksızlığa,  Kerem’de 
sevgilerin  önüne  dikilen  din  bağnazlığına,  Garip'te  yıllar 
boyu  gurbeti  vatan  edinmenin  kahredici  zorunluğuna  baş 
kaldıran,  ya  da  yanıp  yakınan  insanlar  kendilerini  bulur­
lar.  Bu  âşıkların  yaşamlarım  halk  geleneği,  yine  kendi 
âşıklarının  aracılığı  ile  birer  kahramanlık  destânına,  ya 
da  aşk  romanına  dönüştürmüş,  ünleri  böylece  türk  dili­
nin  konuşulduğu,  hatta  eski  Osmanlı  İmparatorluğu’nun 
sınırlarını  da  aşan  ülkelere  ulaşmıştır.
Soru  1 4 :   G ünüm üzde  «âşık  gelen eği»  canlı  k a ­
labiliyor  mu?
1960  yıllarına  kadar  âşık  geleneği  sadece  eski  top­
lum  düzeninin  bütün  şartlarına  uygun  bir  yaşam  süren, 
çevrelerde  güçlü  kalabiliyordu.  Bölge  olarak,  Doğu  ve 
Kuzey-doğu  illerinde,  Orta  Anadolu'nun  doğu  parçası  ve 
Alevî'Ierin  yoğun  oldukları  yerlerde,  Güney-doğu  ile  To- 
ros'ların  «Türkmen»  yerleşmesi  olan  iki  yakasındaki  top­
raklarda  ve  daha  ook  köy  ve  küçük  kasaba  çevrelerinde. 
Birkaç  âşık,  Şarkışlalı  Veysel  ve  Ali  İzzet,  Postoflu  Müda- 
mî,  Ardanuşlu  Efkârî  v.b.  aydın  çevrelerin  ilgisini  çektik­
leri  için  fırsat  bulduklarınca  büyük  şehirlerde  seslerini 
duyuruyorlardı.  1942  yılında  Halkevlerinin  10’uncu  yıldö­
nümünü  kutlama  törenleri  daha  çokça  sayıda  âşıkların 
Ankara’ya  gelmelerine  vesile  olmuştu.
35


Her  çağda  olduğu  gibi,  bu  dönemde  de  çağdaş  çok 
önemli  olaylar  âşıkların  şiirlerinde  yansıyordu  ama  Os­
manlI  çağının  bazı  dönemlerinde  ve  kimi  çevrelerde  (Ce- 
lâlîler,  Kızılbaşlar,  göçebeler)  olduğu  gibi,  politik  ya  da 
ideolojik  bir  tutumu  temsil  eden  âşıklara  rastlamıyorduk.
1960’dan  bu  yana,  memlekette  oluşan  ve  gelişen  dü­
şün  özgürlüğü  ve  onun  sonucu  olarak  da  halk  yığınların­
da  politik  bir  bilincin  uyanması,  şüphesiz  okuma  yazma­
nın  artması,  köy  nüfusunun  şehirlere  akması,  köy-şehir 
ilişkilerinin  eskiye  baka  artması  gibi,  ekonomi  ve  kültür 
alanlarındaki  değişmelerin  de  etkisiyle,  âşık  geleneği  ye­
ni  bir  güçlenme,  çiçeklenme  dönemine  ulaştı.  Âşıklar  der­
nekler  kurdular,  partilerin  siyasî  savaşlarına  katıldılar.
Bu  yeni  kuşaktan  Fermanî,  İhsânî,  Nesîmî,  Kul  Ah- 
med.  Kul  Haşan,  Mahzunî,  Reyhânî,  Haşan  Nebioğlu  ad­
ları  en  çok  işitilenler,  seslerini  halka  en  çok  duyuranlar 
arasındadır.
Bunlardan  kaçı,  bütün  yaşamları  boyunca  seslerini 
cılızlatmadan,  yitirmeden,  savaşlarını  sürdürecek,  sanat­
larındaki  düşün  payını,  şiir  gücünden  yitirmeden  gelişti­
receklerdir?  Şimdiden  kestirilemez.
36


İKİNCİ  BÖLÜM
DESTAN  VE  HİKÂYE
Soru  1 5 :   D estan  nedir?
Destan  deyiminin  âşık  şiir  türlerinden  birini  göster­
diğini  yukarda  belirtmiştik.  Burada  inceleyeceğimiz  türü 
adlandırılan  destan  ise  «ĞpopĞe»  (Epos)  anlamına  gelir; 
âşıkların  destanlariyle  ancak  çok  uzaktan  bir  ilgisi  ola­
bilir.
Bu  ikinci  anlamı  ile  destanın  başlıca  niteliği,  uzun 
soluklu  bir  anlatı  olmasıdır:  Oğuzların  Dede  Korkut  Kita­
bı  adlı  destanları,  bize  kadar  ulaşan  iki  yazmadan  birin­
de  (Dresden  yazmasında)  12  boya  (Ğpisode'a)  bölünmüş, 
300  sahifelik  (aşağı  yukarı  3900  satır)  bir  metindir.  Kırgız­
ların  Manas  destanının  seçmelerle  kısaltılarak  yayınlan­
mış  dört  kitabı  (Manas  -  Semetey  -  Seytek  üçlüsü)  aşağı 
yukarı  90.000  dize  tutar;  destanın  bütün  varyantlariyle  ve 
başka  başka  «manasçı»  (destancı)  lardan  derlenmiş  an­
latmaları  1.000.000  dize  tutarında  imiş.
Destanlar,  çokluk  nazımla  düzenlenmiştir.  Ulusların 
yazılı  kültür  çağına  eriştikten  sonra  «edebiyat»  deyimiy­
le  gösterilen  söz  sanatı  yaratmaları,  yazı-öncesi  çağlarda 
söz,  ezgi  ve  seyirlik  anlatımın  bileşimi  içinde  düşünüle­
bilir.  Destanlar  da,  bu  bakıma,  eski  çağlarda  ezgiye  eşlik 
etmeye  en  uygun  biçimde,  ölçülü-söz  biçiminde  söylenmiş
37


olmalıdır.  Nitekim,  günümüzde  yaşayan  destan  gelenek­
lerinde  de  (örneğin  Kırgızlarda)  destan  baştan  başa  öl­
çülü  sözle  anlatılır.  Ancak  kimi  sözlü  geleneklerde  ölçülü 
sözle  düz  konuşma  dili  anlatımının  katışık  bulundu­
ğu  destan  biçimlerine 
rastlanması  ve  bu  tür  anlatımın 
eski  örnekleri  olan  metinlerin  de  bulunması  (örneğin  De­
de  Korkut  Kitabı)  kimi  ulusların  öteden  beri  destan  anla­
tımında  düz  sözle  ölçülü  sözü  katışık  kullanmış  olacakla­
rını  düşündürebilir.
Destanlar,  ulusların  yazı-öncesi  çağlarında  oluşmuş, 
gelişmiş  yapıtlardır.  O  çağlarda,  hem  yaradılış  ve  dönü­
şümlere,  tanrılara  ve  çeşitli  olağanüstü  varlıklara,  hem 
de  toplumun  geçmişine  değgin  bilgileri  destanlar  verirlerdi. 
Böylece  onların  konuları  iki  kümede  toplanır:  1)  Kozmo­
goni  ve  mitoloji  konulan: 
evrenin  ve
  yeryüzündeki  var­
lıkların  yaradılışları; 
Tanrılar,  tanrımsı  varlıklar  (Tanrı­
larla  insanların  birleşmesinden  doğmuş  kimseler),  dev, 
ejder,  v.b.  gibi  şeytansı  kötü-güçleri  cisimlendirmiş  yara­
tıklar;  bu  çeşitli  varlıkların  kendi  aralarında,  ya  da  insan­
larla  alış  verişleri, 
savaşları. 
2)  Ulusun  geçmişindeki 
önemli  olaylar,  büyük  önderlerin  dışta  ve  içte,  topjumun 
düşmanları  ile  savaşları,  toplumu  daha  rahat  bir  yaşama 
ulaştırma  çabaları...
Destanın  asıl  tür  niteliğini  belirleyen  başka  bir  olgu 
da  onun  toplum  içinde  üzerine  aldığı  görevle  ilgili  olarak 
konusunda  ve  kişilerindeki  özelliktir;  bu  özellikle  o  başka 
anlatı  türlerinden,  örneğin  boyutları  bakımından  kendi­
siyle  karşılaştırılması  ilk  akla  gelecek  olan  romandan  ay­
rılır.  Destan,  yozlaşmamış  biçimiyle,  toplumdaki  iç  çeliş­
kileri,  bireylerin  ya  da  sınıfların  türlü  ilişkilerini  değil, 
toplumu  yöneten,  ona  baş  olan  «ideal»  kişilerin  dış  güç­
lerle  bir,  bir  de  olağanüstü  yaratıklarla  savaşlarını  anla­
tır.  Destanda  toplumu  bir  bütün  halinde  görürüz;  kahra­
manlar  bu  bütün  adına  iş  görür;  onları  kendi  aralarında
38


Yüklə 4,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə