32
geleneklerinden bu insanların ölümden sonra tekrar başka bir hayata inandıkları
anlaşılmaktadır. Tekkalakato ve Hallur adı verilen şehirlerde bulunan ölü
mezarlarında yapılan incelemeler sonucu erişkinlerin oval küpler içinde, çocukların
da genellikle iri kavanozlar içinde ölü eşyaları ile birlikte gömüldüğü ortaya
konulmuştur. Çocukların embryonik biçimde mezarlara yerleştiriliyor olması çarpıcı
ve dikkate değer bir özelliktir. Bazı yorumculara göre bu durum, muhtemelen
çocuğun yeniden dirileceğine inancın bir işaretidir. Zira embriyonik şekilde
gömülme, ikinci bir hayata aynı anne karnındaki pozisyonda başlamayı ima eder.
Vedalar öncesinde Hindistan’da mezarların kısmen kadın rahmi şeklinde yapıldığı
bilinmektedir. Bu durum da mezarın ikinci doğum yeri olarak kabul edildiğinin
alametidir. Bazı uzmanlar, ölenlerin bu pozisyonda gömülmesini Hinduizmin klasik
inancı olan tenasüh doktrini ile ilişkili görmek istemişlerdir.
72
Neticede yerli
halklarda görülen ölü gömme ile ilgili uygulamaların Vedalar’da kısmen de olsa
görülmesi, bu ritüellerin Vedalar’ın oluşumuna tesir ettiğini ortaya koymaktadır.
Bugün Hindistan’da hala çok önemli olan İnek kültünün de Vedalar’dan
önceki bu medeniyette var olduğu ifade edilir. Böyle bir sonuca varılmasında yapılan
kazıların rolü büyüktür. Mohancodaro’da yapılan arkeolojik kazılarda çok sayıda
hayvan figürü bulunduğu ve bunlardan çoğunun da Brahmi öküzü olduğu
bilinmektedir. Bu dönemde inekten ziyade boğa kültünün yaygın olduğu yine yapılan
kazılarda çıkan eserlerden anlaşılmaktadır. Kaynaklara göre daha sonraki evrede
boğanın yerini inek almıştır. İneğe atfedilen inanç Vedalar’a, bu kanal ve pratik
uygulama yoluyla daha sonraları Hinduizme geçmiştir. Atharva Veda’da ineğin
kutsallaştırılma temayülleri açıkça görülmektedir. Rig Veda’da inek “aghanya”
72
Geniş bilgi için bkz., Eliade Myth and Reality, New York -1963, s. 86.
33
(öldürülmemesi gereken) olarak nitelendirilir. Burada inekler ışık huzmelerine
benzetilir. Konusu inek olan dualar bulunmaktadır.
73
Vedalar’da yer alan inek
kültünün yerli halklara ait olduğu görülmektedir. Bu durum söz konusu inancın, eski
kültürün mirası olabileceğini düşündürmektedir.
Günümüzde hala etkileri görülen kast sisteminin de Vedalar’a yerli halk ve
Ari kültürünün etkisi sonucu geçtiği ileri sürülür. Konumuzla ilgili temel
kaynaklarda ağır basan görüşe göre, M.Ö. 1600 yıllarından başlayarak dalga dalga,
bir kaç evrede Hindistan’ı istila eden beyaz tenli, açık renkli Ariler, koyu esmer tenli
yerli halk olan Dravidler’i güneye sürmüşlerdir. Göçebe savaşçılar olan Arilerin,
sona erdirdikleri İndüs Dravid Kent uygarlığından daha aşağı düzeyde bir uygarlığa
sahip oldukları kabul edilmektedir. Ariler orada buldukları esmer derili insanlardan
renk özellikleriyle kendilerini ayrı tutmaya, üstün görmeye çalışmışlardır.
Kast sisteminin ortaya çıkışı bu süreç dikkate alınarak açıklanmaktadır. Yenik
düşmüş yerli halkla karşılaştırıldığında azınlık durumunda olan Arilerin bu durumu
kapatmak, üstünlük ve ırksal saflıklarını korumak için kast düzenini kurmuş olmaları
güçlü bir ihtimaldir. Ancak diğer taraftan Ariler gelmeden evvel de bu yerli halk
arasında farklı ırkların, inançların ve kültürlerin mevcut olduğu bilinmektedir. Bu
itibarla kast düzeninin Arilerden önceki dönemlerden kalmış olma olasılığı da göz
ardı edilmemelidir. Kast düzeni daha önce mevcut olmuş olsa da Arilerin bundan
fazlasıyla istifade edip, egemen sınıfların büyük kesimini kendilerine ayıran katı ve
aşılmaz bir kast düzeni kurdukları genel kabul gören bir husustur. Hintçede dört
temel kast anlamında kullanılan “varna” kelimesinin bir yandan ‘renk’ anlamına
geldiği düşünüldüğünde kast düzeninin renklere dayalı bir ırkçılık ayrımı olduğu
73
Geniş bilgi için bkz., K.Çağdaş, “Hindistan’da İnek Kültü”, A.Ü.D.T.C.F.D., Ankara-1964, C.
XIII., S. 1-2, s. 58.
34
görüşü dikkate değerdir. Zira Hindu dininin temel kitaplarından biri olan Mahabarata
adlı destanda kastın renklere dayalı olduğu açıkça ifade edilmektedir.
74
Arilerin kast sistemini dinsel bir tabana oturtup geliştirirken yerli halkların
birtakım dini inançlarından da yararlandıkları ifade edilir. Bunlardan birisi
genedoğum (reincarnation) inancı; diğeri de insanların yaptıkları iyi veya kötü işlerin
yeniden dünyaya gelişlerinde elde edecekleri durumda etkili olduğu, iyi işler
yapanların daha iyi koşullarda, kötü işler yapanların daha kötü koşullarda
doğacakları biçiminde özetlenebilecek karma öğretisidir. İnanca göre kurtuluş yolu
yani bireysel ruhun evrensel ruha dönüşü ancak Brahman kastı için söz konusu idi.
Diğer kastlara mensup olanların arzusu da kurtuluşa yaklaşmak için en üst seviyedeki
Brahman kastında yeniden doğabilmekti. Bunun yolu ise bulunduğu kastın
görevlerini eksiksiz yerine getirmek ve halinden razı olmaktı. Kadınlara gelince onlar
da ancak bir sonraki doğumlarında erkek olarak dünyaya gelmeyi umabilirlerdi.
Böylece aşağı kastlardakilerin ve kadınların sömürüsü dinsel inançlarla
desteklendiğinden büyük bir tepkiyle karşılaşmadan günümüze kadar sürüp gelen bir
toplum düzeni oluşmuştu.
75
Bu durum Vedalar’a ve sonraki Hint kutsal metinlerine
yansıyan karma-tenasüh ve moksha öğretisinin yerli halklardan gelen bir inanç
olduğunu göstermektedir. Ariler bu inancı kendi emelleri doğrultusunda şekillendirip
geliştirerek kutsal metinlere sokmuşlar ve böylece kast sistemine dinsel bir dayanak
oluşturmuşlardır. Bu yüzden kast sistemini katı bir biçimde uyguladıklarında önemli
bir tepki ile karşılaşmamışlardır.
Yukarıda işaret edildiği üzere kutsal metinlerde yerini alan karma inancının
da Vedalar öncesi yerli Hint kültürüne ait olduğu savunulan diğer bir husustur.
74
Bkz. Mahabarata, Santi Parva. 188:5
75
Geniş bilgi için bkz., Güngören, s. 18-21.
Dostları ilə paylaş: |