1
1.GİRİŞ: HURÛFÎLİK İLE İLGİLİ KAYNAKLARIN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Fars
edebiyatında ortaya konulan bazı eserlerin Türkçe
tercüme şerhlerinin
yapıldığı bilinmektedir.
Hâfız Divanı; Feridüddin Attâr’ın
Mantıku’t-Tayr’ı
Şebüsterî’nin Gülşen-i Râzı bunların en başta gelenleridir. Fars edebiyatının Türk
edebiyatı üzerindeki etkisinin yaygınlaşmasında ve süreklilik kazanmasında bu
tercüme ve şerhlerin önemli bir yeri vardır.
Yukarda
sayılan eserler kadar olmasa bile, Fazlullah’ın
Cavidân-nâme isimli
eseri de Türk edebiyatı üzerinde etkili olmuştur. Eserlerini Farsça’nın Esterâbâd
lehçesiyle yazan Fazlullah’ın adıyla özdeşleşen kitabı Cavidân-nâme, Hurûfîliğin
temel kitabıdır. Mensur olarak kaleme alınan kitabın pek çok yazma nüshası vardır.
Ferişteoğlu Abdülmecid’in Işk-nâmesi ve Derviş Murtaza’nın Dürr-i Yetim’i,
Cavidân-nâme’nin Türkçe çevirileridir. Hurûfîliğin Türk şairleri tarafından
benimsenmesinde, Fazlullah’ın eserlerinin özellikle Cavidân-nâmesi’nin Türkçe
tercümelerinin önemli bir payı vardır. Ancak Fazlullah’ın doğrudan eserlerine dayalı
olarak, Hurûfîliğin mahiyetinin ne olduğuna dair çok fazla çalışma göze çarpmaz.
Yapılan çalışmalar daha çok Hurûfîliğin şiire yansıyan kısmıyla sınırlı kalmıştır. Bu
çerçevede Gölpınarlı’nın
Hurûfîlik Metinleri Kataloğu , Ali Alparslan’ın
Câvidân-
nâme’nin Nesimî’ye Tesiri adlı yayınlanmamış doçentlik tezi ilk akla gelenlerdir.
Rıfkı Melûl Meriç’in Hurûfîlik konulu bitirme tezi de yayınlanmamıştır. Konuyla
ilgili son zamanlarda yapılan en geniş kapsamlı çalışma Mustafa Ünver’in
Hurûfîlik
ve Kuran Nesimî Örneği adlı eseridir. Karşılaştırmalı metni hazırlanan Işk-nâme’nin
günümüz Türkçesi’ne aktarılma girişimleri bulunmaktadır.
Bunlardan ilki Raşit
Tanrıkulu tarafından
Cavidanname i Sagir adıyla yayınlanmıştır. İkincisi Nejat
Birdoğan’ın
Alevi Kaynakları-1, adlı esrindeki 225-281 sayfalarda verilen çeviridir.
İrene Melikoff’un çalışmaları doğrudan Hurûfîlik isimini taşımasa bile
Uyur
İdik Uyardılar ve
Hacıbektaş Efsaneden Gerçeğe adlı eserlerde konuya geniş yer
verilmiştir. Benzer biçimde Annemarie Schimmel’in
İslamın Mistik Boyutları’nın
son bölümleri harf simgeciliğine ayrılmıştır. Gölpınarlı, Kataloğun dışında
Türkiyede
Mezhep ve Tarikatler,
Mevlâna’dan sonra Mevlevilik gibi eserlerinde de Hurûfiliği
tanımlar veya atıflarda bulunur.
Bunların dışında yazma eserlerden bahsetmek yerinde olacaktır. Fazlullah’ın
kendi
eserleri , Emir Gıyasüddîn’in
İstivâ-nâmesi, daha çok bir lügatçi olarak
tanınan Ferişteoğlu’nun
Işk-nâme,
Ahirte-nâme,
Hidâyet-nâme ve
Hâb-nâmesi,
Mehmet Yiğit tarafından doktora tezi olarak çalışılan Refiî’nin
Beşâret-nâme adlı
eseri, Aliyü’l-Ala’nın
Kıyâmet-nâme ve
Tevhid-nâmesi, Derviş Murtaza’nın
Dürr-i
Yetimi, Nesimî, Arşî, Misalî, Hakîkî, Muhîtî divanları birinci dereceden
kaynaklardır. Türk Diyanet Vakfı tarafından yayımına devam edilen İslâm
Ansiklopedisi ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan İslâm
Ansiklopedilerinin ilgili maddeleri de bu çalışma çerçevesinde gözden geçirilmiştir.
2
1.1.CÂVİDÂN-NÂME’NİN TÜRKÇE TERCÜMELERİ
Câvidân-nâme’nin
kütüphanelerde bulunan Farsça yazmalarının çokluğu
özellikle yazıldığı dönmelerde oldukça fazla okunmuş bir eser olduğunu
göstermektedir. Fazlullah’ın bu en önemli eserinin ve dolayısıyla
fikirlerinin Arap
olmayan zümrelerde yaygın olduğu artık bilinmektedir. Öğretisinin öncelikle
Azerbaycan’da Orta Asya’da ve Arap olmayan öbür unsurlarda, birçok inananı oldu.
1
Özellikle Anadolu ve Rumeli’de Bektaşi zümrelerde yaygınlaşması söz konusu
zümrelerin Farsça bilmemesi Türkçe’ye tercüme edilmesine sebep olmuştur.
Türk edebiyatında tercüme faaliyetleri yaygın bir gelenektir. Türkler daha
Uygurlar döneminde özellikle dinî metinleri tercüme etme yoluna gitmişlerdir. İslâm
dininin kabul edilmesinden sonra Kur’an ve hadislerin
öğrenilmesi ve öğretilmesi
çabaları yeni tercüme faaliyetlerinin de habercisi olmuştur. (Allah’ın emirlerini)
Onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik
2
ayetinden yola çıkarak İslâmiyet’i sonradan kabul eden milletler, bu dinin kitabı olan
Kur’an’ı anlamak ve bu şekilde dinin gereklerini yerine getirebilmek için tercüme
faaliyetlerine girişmişlerdir. Bu manada Türkçe ilk Kur’an tercümesi Farsçadan
yapılmıştır.
3
Tercümeler farklı biçimlerde görülmektedir. Bunlardan ilki aslını bozmamak
için kelime kelime yapılan çevirilerdir. İlk dönemlerde yapılan Kur’an çevirileri bu
gruba girmektedir. Örneğin; “yokdur tapacak Çalap’dur ancak” cümlesi, “Lâ ilahe
illâ’llah” cümlesinin tam karşılığıdır.
4
İkinci tip çeviriler
kelime kelime olmamakla
birlikte aslına uygun olarak yapılanlardır. Bu tür çeviriler edebi eserlerde çok
görülür. Özellikle devir edebiyatlarının oluşum süreçlerinde sık başvurulan
yöntemlerden biridir. Konusu aktarılarak yapılan çeviriler bir başka grubu
oluştururlar. Bu anlayış daha çok mesnevilerde görülür. Türk edebiyatında XIV-XV.
yüzyıllarda yazılmış mesnevilerin büyük bir bölümü konusu aktarılan nakillerdir.
Tercüme mesnevîlerde umumiyetle başlangıçtaki tevhid, münâcat, na’t ve sebeb-i
telif gibi kısımlar ve sondaki hâtime bölümü tamamen telifî
bir karakter
sergilemektedir. Ayrıca konulardaki tasarruf ve çeşitli ilavelerle de bu eserler, hacim
bakımından ekseriya asıllarından daha büyüktürler. Meselâ Elvân-ı Şirâzî’nin
Gülşen-i Raz tercümesi, bin beyite yakın olan aslından yaklaşık iki bin beyit
fazladır.
5
Sa’dî’nin Bostân mesnevisi tercüme ve şerhi en çok yapılan eserlerden
biridir. İlk çevirisi Hoca Mes’ûd tarafından yapılan eser daha sonra, XVI. asır
şairlerinden Za’îfî tarafından tercüme edilmiştir. Bostân
on babdan oluşurken, Hoca
Mesûd eseri bablara ayırmaz. Eserin dilediği bölümlerini tercüme eden Ahmed b.
Mesûd, sözlerinde aslından farklı olanların da olabileceğini söyleyerek o tür yerlerde
1
İrene Melikoff,
Uyur İdik Uyardılar, (Çev. Turan Alptekin) , İstanbul, 1994, 185.
2
Kur’ân , 14/İbrâhîm, 4.
3
Geniş bilgi için bkz. Aysu Ata, “İlk Türkçe Kur’an Tercümesi” Dil ve Edebiyat Araştırmaları
Sempozyumu, Mustafa Canpolat Armağanı, Yayımlayanlar, Aysu Ata,
Mehmet Ölmez, Ankara 2003,
41-55.
4
Agah Sırrı Levend,
Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara, 1988, 81.
5
Amil Çelebioğlu,
Türk Edebiyatında Mesnevî, (XV. yy. Kadar) , İstanbul, 1999, 156.