Sabuhi SHAHAVATOV
152
cevap verdi. Bu durumu Hz. Peygamber’e aktardım ve bunun üzerine mezkûr ayet
nâzil oldu.
37
Esbâb-ı nüzûl rivâyetleri Kur’ân âyetlerinin ve sûrelerinin inzâl ediliş
sıralamasına ve Hz. Peygamber’in siretinin seyrine uyumlu olmalıdır. Sûrelerin iniş
sıralamasını dikkate almak, bu problemin çözümü konusunda çoğunlukla yeterli
olacaktır. Kaldı ki bazı sûrelerin tek seferde inzâl edildikleri bilinmektedir ve bazı
âyetlerin içerikleri, bazı malum olaylarla birebir ilişkilidir. Ancak yine de hiç kimse,
Esbâb-ı Nüzûl rivâyetlerinin büsbütün faydasız olduğunu söyleyemez. Zira bu
rivâyetler her ne kadar fıkıh alanında çok faydalı olmasalar da, bu rivâyetlerin
Kur’ân’ı anlama ya da daha genel ifadesiyle tefsir alanında, inkâr edilemez ölçüde
faydaları söz konusudur.
38
Daha sonra Ahmed İbn Hanbel’in (ö. 241/885) söylediği, “üç şeyin aslı yoktur:
tefsir, melahim, megazi”
39
sözü de aslında bu rivayetlerin tenkidi mahiyetindedir. İbn
Teymiyye de İbn Hanbel’in bu sözünde, ilgili rivayetlerin senetlerinin kastedildiğini
ifade etmiştir.
40
Hanbelî âlimlerinden Tûfî (ö. 716/1316) müfessirlerin bu gibi her
rivayeti tefsirlerine almalarındaki amacın, daha sonraki dönemlerde bu haberlerin
kaybolmasından endişelenmelerine bağlamaktadır.
41
Görüldüğü gibi tefsir rivayetlerinin çoğu sahih temeller üzerinde oturmamak-
tadır ve bu nedenle ilk dönem İslam âlimlerinden
başlayarak günümüze kadar bu
rivayetlere yönelik tenkitler olmuştur. Bu sebepten esbâb-ı nüzûl rivayetleri yeniden
hadis tenkitçilerinin değerlendirilmesine tabi tutulmalıdır.
D. Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Nüzûl Ortamını Tespit Etmede Yeterliliği
Nas/metnin sınırlı, olayların sınırsız olması ve ortaya çıkan her olaya Kur’ân’ın
hükmünün uygulanabilmesi, öncelikle hükmün illetinin ne olduğunun doğru bir
şekilde tespit edilmesini zorunlu kılmaktadır. Zira yazı ile konuşma arasındaki en
önemli fark, yazılı bir metni inşa etme sürecinde olan yazarın okuru ile karşı karşıya
olmaması ve metne muhatap olacak okuyucunun yazarın zihninde salt bir
tasavvurdan ibaret olmasıdır. Konuşma ise, mütekellim, muhatap ve metin dışı
bağlam gerektirmektedir.
42
Mütekellim konuşurken amacı salt bilgi verme
37
Tirmizî, Tefsîr, 10
38
Muhammed Âbid el-Câbirî, Fehmu’l-Kur’ân, çev. Muhammed Coşkun, III/486-487
39
İbn Teymiyye, Mukaddime fi Usûli’t-tefsir, Beyrut, 1988, s. 59
40
İbn Teymiyye, 58
41
Serinsu, 179
42
Bkz. Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara 1990, s. 140-141
Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri ve Nüzûl Ortamını Tespit Etmede Yeterliliği Meselesi
153
olabileceği gibi, muhatabını sinirlendirme, sevindirme, müjdeleme, teselli etme ve
uyarma gibi birtakım eylemler de olabilir. Buna konuşmanın eylem yönü olması
açısından “söz edim” denir. Söz edimden farklı olarak metin, yazarın amacının
gerçekleşip gerçekleşemediğini göremediği bir dil ortamıdır. Buna bağlı olarak metin
kendi bağlamını kendi içinde taşımakta, kendi içinde bütünlük arz etmekteyken, söz
edimde bağlam sözün dışında bulunmakta ve sözü anlamak için söz dışı bağlama
müracaat etmek gerekmektedir. Bu çerçevede Kur’ân’ın metinden çok söz olduğunu,
esbâb-ı nüzûlün de onun anlaşılabilmesi için metinde yer almayan metin dışı
bağlama muttali olmamıza yardımcı olan önemli bir enstrüman olduğunu
söyleyebiliriz. Yani esbâb-ı nüzûl, metin dışı bağlamın bazı aşamalarında yaşanmış
kimi olayların kayıtları olarak nakledilen rivayetlerdir.
Kur’ân belli bir zaman dilimi içerisinde (Hz. Peygamber’in 23 yıllık daveti
esnasında) yaşanmış olan gelişmelere bağlı olarak nâzil olmuştur. Bu durum,
Kur’ân’ın nüzul döneminden sonraki tarih dilimindeki rehberliğinin sona erdiği
anlamına da gelmez. Hayatımızı tanzim ederken Kur’ân’ın mesajının yeniden hayata
uygulamanın temel koşulu, hem elimizde bir metin olarak duran Kur’ân’ın inzal
edildiği tarih, coğrafya ve dönemin kültürü ile yakın ilişkisinin, hem de bizimle
arasındaki zaman ve kültür uzaklığının farkında olmaktır. Kur’ân’la aramızdaki,
onun nüzul dönemiyle çağdaş olmayışımızdan kaynaklanan uzaklık, bu gerçeği
görmezden gelmekle kapatılamaz. Kur’ân metninin ait olduğu tarihle bağı inkâr
edilemeyecek kadar açıktır ve esbâb-ı nüzûle verilen önem de Kur’ân’ın nüzûl
dönemiyle bu sıkı ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, esbâb-ı nüzûlün
Kur’ân vahyinin nüzûl ortamında cereyan eden hadiselerle örtüşmesine, ortamın
şartlarına göre ve vakıanın muktezasına binaen inzâl edilmiş olmasına
43
dikkat
çekmektedir. Yani vahiy gerçekliğe (yani nüzul ortamına) doğrudan doğruya zorla
kabul ettirilmiş (inzâl ettirilmiş) değildir bilakis, özellikle vakıaya yönelik ve onu
dikkate alan bir hitaptır.
Sonuç
Esbâb-ı nüzûl rivayetlerinin bize nüzûle sebep olan vakıayı kesin şekilde
belirleme imkânı vermesi zor gözükmektedir. Nitekim vakıayı anlamak metin içi ve
metin dışı unsurların ve göstergelerin, yani metinde göstergeleri oluşturan gösteren-
gösterilen çiftinin bütününe vakıf olmakla mümkündür. Çünkü dilsel bir göstergenin
43
Hasan Hanefî, Esbâb-ı Nüzûl’ün Anlamı Nedir?, çev. Ahmet Nedim Serinsu, AÜİFD, s.
227