Türkiye Türkçesi Gramerlerinde İsim Tamlaması Sorunu ve Bir Tasnif Denemesi
31
tamlamalarındaki “
lâm” harfi (harf-i ta’rîf), Türkçenin belirtili isim tamlamasındaki ilgi hâli (
+in / +nin)
ekine tekabül etmektedir. Bazı kitaplarda
“…bazen edat-ı izâfe kaldırılır: mahalle bekçisi, köy imamı,
çamaşır odası….”
22
. biçiminde bir açıklamayla +in / +nin ekinin düşebileceğini ayrıca ifade edilmiştir.
Daha sonra Cumhuriyet döneminde yazılan dil bilgisi kitaplarında bu tür tamlamalara “
belirtili ad
tamlaması” denmiştir.
“-İzafet kaç türlüdür?
- İâzfet iki türlüdür. Biri izâfet-i lâmiyedir. Diğeri izâfet-i beyâniyedir.
-İzâfet-i lâmiye neye derler?
-İzâfet-i lâmiye malik olmaklık, bir şeyi diğer şeye mensup kılmaklık için yapılan izafettir:
Ahmet’in fesi, bahçenin kapısı…
-İzâfe-i beyaniye neye derler?
-Muzâfun-iley, muzâfın nev’ini ve cinsini bildirirse ona izâfe-i beyaniye derler: elma ağacı.
23
.
Şu hâlde eski gramerlerde her ne kadar biçimsel bir isimlendirme söz konusu ise de yapılan
açıklamalara ve verilen örneklere bakıldığında tamlamanın ifade ettiği anlam özelliklerinin de büsbütün
ihmal edilmediği anlaşılmaktadır:
“…220- Bir hususî mana çıkarmak üzere iki ismi birbirine rabt etmeğe izâfet derler. Kitabın
kabı, mekteb hocası gibi.
221- İzâfet iki türlüdür: İzâfe-i lâmiyye, İzâfe-i beyâniyye.
222- İzâfe-i lâmiyye, mülkiyet veya nisbet manası verir. Bu nev’ izafetlerde muzâf, muzâfun-
ileyhin malı ve mensubu olduğu anlaşılır. Meselâ efendinin kitabı, odanın penceresi.
…
228- İzâfe-i beyâniyyede muzâfun-ileyh, muzâfın cins ve nev’ini bildirir. Bu nev’ izafetlerde
muzâfun-ileyhe ñ ilave olunmaz. Buğday ekmeği, kiraz ağacı, çam sakızı.”
24
Bazı kitaplarda tamlamayı oluşturan ögelerin adları ve görevleri de açıklanmıştır.
Bugün “
takısız tamlama” veya “
takısız ad tamlaması” dediğimiz kelime grupları, eski dil bilgisi
kitaplarında “
terkîb-i izâfî” (isim tamlaması) başlığı altında incelenmiştir:
“77-İcap ettiği zaman bir ismin ma’nâsını itmam etmek üzere yanına getirilen kelimeye o ismin
mütemmimi ta’bir olunur. İsim ile mütemmimin hey’et-i umûmiyesine terkîb-i izâfî ve bir mütemmim
ilâvesiyle ismin ma’nâsını itmam etmeğe izâfet derler.
21
“
Arab
î kaaidesine göre terkîb-izâfî teşkili için mutlaka harf-i ta’rîf ilâvesi ve ismin nihâyetinin mazmûn okunması lâzım
değildir. Araplar Fârisî kaidesine muvafık sûrette de izâfet yaparlar. Harf-i ta’rîf yalnız Arapçaya mahsus olduğu için
lisânımızda yalnız harf-i ta’rîfli izâfetler öteden beri Arabî kaidesinin yegâne nümûnesi gibi telâkki edilmiştir.” (Hüseyin
Cahit,
Türkçe Sarf ü Nahv, Matbaa-yı Ahmed İhsan, Dersadet, 1324, s. 56.)
22
Ahmet Rasim, 1306: 25.
23
Ahmet Rasim,
Muhtasar Sarf-ı Türk
î, Artin Asaduryan Matbaası, İstanbul, 1306, s. 24.
24
Necib Asım,
Mükemmel Sarf ü Nahv-i Osm
ânî, Mekteb-i Harbiye Matbaası, İstanbul 1311, s. 140-141.
Celal Demir
32
78- Türkçede mütemmim ismin evveline gelir.
Mütemmim ile isim arasında bazen hiçbir edat bulunmaz. Altın bilezik, gümüş küpe gibi. Altın ve
gümüş kelimeleri mütemmim ta’bir olunur”
25
Görüldüğü gibi eski dil bilgisi kitaplarında isim tamlamasının tarifi ve tasnifi konusunda bir sorun
yoktur. Ancak belirtili isim tamlamasına bazı yazarlar, anlamı esas alarak,
“izâfet-i temlikiyye”, bazı
yazarlar ise birinci ögenin aldığı ilgi hâli eki ekiyle Arapçadaki harf-i tarif arasında
benzerlik görerek
“
izâfet-i lâmiyye” demişlerdir.
Bu bağlamda “
temlik” sözcüğü ile işlevsel bir adlandırma, “
lâmîyye” sözcüğüyle de biçimsel bir
adlandırma yapıldığını söyleyebiliriz. Bu durum,
II. Meşrutiyet dönemi yazarları arasında isim tamlamasının çeşitlerini adlandırma konusunda küçük
farklılıklar olduğunu göstermektedir:
“18-İzâfet-i Türkiye iki kısımdır: Biri izâfet-i lâmiyye, ve diğeri izâfet-i beyâniyye.
…
20- İzâfet-i lâmiyye, bir şeyin başka bir şeye mâlik veya mensub olduğunu gösterir.
…
24- İzâfet-i beyâniyye, muzâfın nev’ini ve aslını ya’ni neden yapılmış olduğunu beyan eder.
Meselâ dut ağacı, gül kurusu. Bu misâllerde muzâfın nev’i beyan ediliyor. Altun taş, gümüş desti. Bu
misallerde muzâfın aslı beyan ediliyor.”
26
Tanzimat’tan sonra yazılan ilk Türkçe dil bilgisi kitaplarında Türkçe izafetin mülkiyet ve aitlik
belirtmek amacıyla isimlerin birleştirildiğini ifade eden açıklamalara da rastlıyoruz:
“Sual: İzafet neye derler?
Cevab:Biri diğerinin olduğunu göstermek üzere iki ismin birleşmesine derler. Meselâ Ömer’in
oğlu, denizin balığı terkibinde izâfet var çünkü oğul Ömerin, balık dahi denizin olduğu anlaşılıyor.”
27
Yeni dil bilgisi kitaplarında ad tamlaması mı sıfat tamlaması mı olduğu konusunda görüş birliğine
varamadığımız “
takısız tamlama” veya “
takısız ad tamlaması” terimleriyle
ifade edilen kelime
gruplarının varlığına eski kitaplarda dikkat çekilmiştir:
“İzâfet-i beyâniye tesmiye olunan terkipler terkîb-i
vasfî sınıfına idhâl edilebilir. Çünkü izâfet-i beyâniye olan çam ağacı terkîbindeki çam kelimesi ağaç
kelimesinin nev’ ve cinsini beyan eylediği cihetle sıfat makamında telâkki olunarak bu terkîb dahi terkîb-i
vasfî i‘tibâr olunabilir.”
28
Bazı yazarlar ise bir ayrıntıya daha dikkat ederek benzetme amacıyla oluşturulan kelime
gruplarını “
izâfet-i teşbihiye” başlığı altında üçüncü izafet türü olarak göstermişlerdir:
“İzafet: 77- İzâfetin enva’ı: İzâfet üç kısımdır: Lâmiyye, Beyâniyye, Teşbihiyye.
25
Hüseyin Cahid,
Türkçe Sarf ü Nahv,
Matbaa-yı Ahmed İhsan, Dersadet, 1324, s. 52.
26
Bedros Zeki,
İl
âveli Sarf-ı Osmânî, Artin Asaduryan Matbaası, İstanbul 1310, s. 7.
27
Mihr
î,
Mutavvel sarf-ı Osmânî, Matbaa-yı Nişân Berberyan, Dersadet 1304, s. 26. ve Midhat Sadullah,
Mükemmel Yeni Sar
ü Nnahv-i Osm
ânî, İstanbul 1910, s. 43-44.
28
Hasan Şefik, 1307: 20.