17
SANAT
YAZILARI
22
2
Nieto (1998) Warhol’un etrafımızı saran nesnelerle ilgili tutkusunun Duchamp kaynaklı olduğunu
söyler.
3
Shiner (2004:432-434) Duchamp’ın sanat ve hayat, zanaat ve sanat arasındaki uçurumları
kapama konusundaki çabasını, ikilemini ve çelişkilerini son derece açık bir biçimde anlatır.
sanatçının tanıklık etmesi için içine hapsedildiği bir kafese dönüşebilir. Sanatçının
düşleyebildiği, bilebildiği, hissedebildiği, yordayabildiği bir geçmiş ve gelecek algısıyla
yapılan tanıklığın bir
çağa sığmayacağı düşünülebilir. Sanatçı yaşadığı
çağdan geçmişe
ve geleceğe bakabilir. Bu tanıklıktan sayılabilir mi? ‘Çağının Tanığı Olmak’taki “ -ın”
iyelik eki somut olarak sanatçıyı yaşadığı sürecin içinde hayal eder. Sanatçı iyi bir tanık
olacaksa yaşadığı çağda tanıklık yapmalıdır demeye gelir “ -ın” eki.
Çağ sözcüğünü “devir” anlamında kullandığımızda “kendine özgü bir zaman
parçası”ndan söz ederiz. Bir devrin içinde olanlar o devre uygun davrananlardır. Çağdaş
sözcüğü daha çok devre gönderme yapar. Çağdaş biri, o çağdaki veya o devirdeki örnek
kişiler gibi davranmaktadır. Çağdaş sözcüğünün içeriğinde hiyerarşik bir anlam saklıdır,
bir tür olumlama da denebilir buna. Aynı çağda yaşayan herkes “çağdaş” olamaz.
“Çağdaş” olanlar bir sonraki devri hazırlayanlardandır.
Devrin zamanı sayısal olarak belirgin değildir. Çağ gibi İnsan ömrünün zamanı ile
ölçülemeyebilir.
Bir devir, insan ömründen fazla bir zamanı gösteriyorsa, önem kazanan
zaman değil etkidir. Sanatçının devir açan ya da devrine damga vuran etkisi. Devir
açanlar ve kapayanlar ise hiyerarşinin en tepesinde olanlardır.
Geçen yüzyıldan başlayarak zamanın hızı diğer zamanlarla karşılaştırıldığında çok
artmıştır. Daha henüz geçen ve içinde bulunduğumuz çağlarda insan, maruz kaldığı
uyarıcılar düşünüldüğünde, çocukken bile yaşlıdır. Zamanın hızı sanatçının yaşamı
gibi yarattığı
şeyi de etkilediğinden, kısa sürede hızlı yaşlanma gerçeği hiyerarşinin
üst katlarında oturmaya devam edenleri daha da değerli kılar. Meşhur “pisuar”ı
çağdaşları tarafından reddedilmiş olsa bile bugün kavramsal sanatçılar ve pek
çok sanat tarihçisine göre Marcel Duchamp (1887-1968) devir açan bir sanatçıdır.
Statükoya ve normlara karşı geliştirdiği tavır, buluntu nesnelerle yaptığı sanat, sanatı
gündelik yaşamın içine çekme çabası günümüzde yeni bir statüko yaratmıştır. John
Cage 1912-1992) , Donald Judd (1928-1994) , Andy Warhol (1928-1987)
2
onun devrinin
sanatçılarıdır. Onu görüp, onun izinden gitmişlerdir. Yalnızca Duchamp’ın çağdaşı
olmakla kalmazlar ama onun açtığı devrin içindedirler. Duchamp örneğinde tanıklık
sözcüğü anlam olarak zayıf kalır. Duchamp tanık olduğu sanatsal sorunları
da çözmeye
çalışmıştır
3
.
Çağ kavramı olmasaydı sanatçının tanıklık konusundaki tutumu ne olurdu?
Sanat
kavramı daha icat edilmemişken ömrünü mermer yontmaya verebildiğine göre
zamansal sınırlılığı fark etmeden de tanıklığını sürdürebilirdi. Sümer sanatçıları
seksajismal sayı sistemine
dayalı takvimlerini kullanırken farklı bir tanıklık durumu içinde
18
mi oldular? Çocuklar resim yaparken çağa tanıklık etmeyi düşünmeden yaşadıkları
zamandan nesneler seçerler. Çağa tanıklık etme tutkusu, sanatçının
projesi olduğunda
ilgisi baktığı yerden kayar, dikkati dağılır mı? Tanık, zamanın farkında olmalıdır ama
amacı zamana koşullanırsa etrafını göremez. Çağdaş olma, yaşadığı çağdaki diğer
sanatçıları izleme, genel eğilimlerden haberdar olma, tezgâhını
modern tutabilme
çabası Sümer ve Eski Yunan sanatçılarında da olabilir.
Çağ
ölçütü alımlayıcının yarattığı
bir sorundur. Tanıklık da öyle. Sanatçı gömüldüğü zamanın ve mekânın içinde üretmek
zorundadır zaten. Üretirken ve ürettiğinde doğal olarak tanıktır.
Tüm sanatçılar hatta herkes çağlarının bir çeşit tanığıdır. O zamanın dili, kültürü,
toplumsal yapısı, mekanı içinde var olabilirler. Sanatçılar yapıt (bir tür belge) ile
tanıklıklarını kalıcı hale dönüştürdükleri için diğerlerinden ayrılırlar, kaldı ki günümüzde
kalıcılığa karşı olan ve çağın geçiciliğine ayna olan sanatçılar vardır. Tanıklıklarını
belgeyle kalıcı hale getiren yalnızca sanatçılar değildir.
Eli kalem, fırça, keski, keman
,
kamera
tutan tüm insanlar bir açıdan tanıktır. Günümüzde yaşayan bir amatör ressamın
çağına hiç tanıklık etmediği söylenemez. Dolaylı da olsa belge niteliği açısından amatör
ressamın yaptığı resim çağla ilgili bilgiler içerir. Hatta çağıyla ilgili olayların bilinçli
olarak tutanağını tutanlar vardır amatör sanatçıların içinde. Tutanak tutma bir tanıklık
eylemi olabilir ama sanatsal bir çalışma olabilmesi için artistik bir yapısının,
sorununun
ve başarısının olması gerekir.
Yalancı tanıklar bile çağlarının tanığıdır; Robert Cappa’nın İspanya iç savaşının simgesi
olan “Ölen Asker” (1936) isimli ünlü fotoğrafının çatışmalar başlamadan iki ay önce
çekildiğine dair gazete haberi gerçekse bu durum çağa ait bir sorgulama fırsatı yaratır
4
.
Cappa, çağının yalancı tanığı olarak belki, asker giysileri içindeki bir sinema figüranı ile
çalıştıysa gazetecilik mesleğinin zayıf yönlerini, gazetecinin şöhret iştahını, izleyicinin
kanıt nesnesine olan koşulsuz inancından yararlanma kurnazlığını;
belgelemede önemli
bir araç olan fotoğrafın etikle ve gerçekle ilgili yanını gözden geçirmemizi sağlar. Hatta
Cappa bugün bu yalanı toplumbilimsel bir yaklaşımla sanat için kullansaydı önemli bir
kavramsal sanat çalışması ortaya çıkarmış olabilirdi.
Sanat sözcüğü kökeninde bulunan “yapay” (artificial, künstlich, suni) anlamı
düşünüldüğünde, sanatçının gerçeği yorumladığı, dönüştürdüğü, değiştirdiği
söylenebilir. Tuval üzerine yapılan resim, beyaz perdedeki görüntü ya da bir
enstalasyon gerçek olanının veya gerçek olmayanın alılmayana yeniden sunumudur.
Alımlayan
gerçeği daha iyi görebilir, belki “gerçek”ten kaçmasına yardım edebilir sanat
eseri. Çağa tanıklık sanatla yapıldığında gerçeğin doğru, iyi, düzgün yansıtılmasındaki
4
“Düşen Asker sahte olabilir mi”, Taraf Gazetesi, 27.09.2009, İstanbul.