499
miştir. Osman Hamdi ise, Batılılaşma politikaları ekse-
ninde Batı’ya eğitim amaçlı gitmiş ve geri döndüğünde
oryantalist nitelikli ancak diğerlerinin aksine Doğu’yu
yücelten birtakım eserlere imza atmıştır. Dolayısıyla,
Zonaro ve Osman Hamdi’nin karşılaştırılması Batılı ve
Doğulu ressamların gözünde Osmanlı’nın değerlendi-
rilmesinin nasıl olduğunu gösteren bir örnek olmaları
bağlamında büyük önem taşımaktadır.
1. 19. Yüzyıl Avrupa Resim Sanatı
ve Oryantalizm
19.yy, Avrupa için sanayi ve demokraside, Batı toplumu-
nun yaşantısında köklü değişikliklere neden olan dev-
rimlerin yüzyılı olarak anılmıştır. Tarımcılık yerini sana-
yiciliğe bırakmış, buhar ve elektrik gücü birçok alanda
kullanılmaya başlanmıştır. Bu gelişmişliğin yarattığı
kentleşme birçok yeşil alanın azalmasına neden ol-
muştur. Köyden kente işçi göçleri başlamıştır. “Giderek
güçlenen alt ve orta sınıflar yönetimden ve iş- verenden
birtakım yeni taleplerde bulunmuş; bunun sonucunda
ortaya çıkan yeni kurumlar ve yaşam tarzları, sanatı da
önemli ölçüde etkilemiştir”(İnankur, 1997).
Birçok alan gibi gelişmişliğin vücut bulduğu 19.yy
sanatında belirli dönem üslupları yerine başka tür bir
süreklilik, akımlar ve karşı akımların sürekliliğiyle
karşılaşılmaktadır. Hiçbir ulusal, etnik ve kronolojik
sınır tanımayan bu akımların birbirleriyle rekabet ettiği
çatıştığı, kaynaştığı ya da birleşmesi gibi birtakım
süreçlerle karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla da modern
sanatın açıklanmasında bu akımların bizlere çizmiş
olduğu harita önemli bir teorik temel teşkil etmektedir
(İnankur,1997). 19. Yüzyılın bu kaotik ortamının sanata
yansıması şeklinde ortaya çıkmış olan bu farklı akımlar
dönemin sosyo-kültürel yapısını analiz etmede önemli
bir araç konumundadırlar. Bu bağlamda, bu dönemde
ortaya çıkmış olan neoklasisizm, romantizm, empres-
yonizm, realizm ve oryantalizm gibi akımlar bu noktada
önem taşımaktadırlar.
Neoklasisizm akımında tarihsel olayların ve Yunan
mitolojisine dair öğelerin ön plana çıktığı görülmektedir
(Resim-1). Örneğin bu dönemin en önemli toplumsal
olayı sayılabilecek Fransız Devriminin ve öncesindeki
cumhuriyetçi fikirlerin olduğu kadar Paris ve Helen’in
aşklarını anlatan mitolojik öğelerin tuvale yansıdığı
görülmektedir (Resim-2). Benzer şekilde romantizm
akımında da dönemin tarihsel toplumsal koşullarının
resmedildiği görülmektedir (Resim-3). Gerek Fransız
gerek Alman gerekse de İspanyol romantik akım tem-
silcilerinin resimlerinde dönem koşullarının duyguyu ve
ifadeyi ön plana çıkaran bir üslupla yansıtıldığı görül-
mektedir. Bu süreçte çalışmanın da temel konusunu
oluşturan oryantalizm sanatta yaşanan bu değişim
sürecinin bir devamcısı olarak karşımıza çıkmaktadır
(Resim-4).
Fransa imparatoru, I. Napolyon Bonaparte’ ın Mısır
seferi ve I. Dünya Savaşı arasında yaşanan süreçte iki
karşıt kültürün karşılaşması sonucunda sanat orta-
mında bir patlak oluşur ve bu patlak görsel imgelere
dökülür: “Bilinmeyene Merak” (Germaner, 2000). Bu
bağlamda Batı kendi kültürünün bir karşıtı olarak
gördüğü Doğu’ya yönelerek onu kendi kavramlarıyla
açıklamaya çalışmıştır. Ancak bu çaba bir uygarlığı
olumlu yönleriyle anlamaya ve tanımaya çalışmaktan
ziyade onu eleştirel bir perspektifle değerlendirerek biz
ve onlar ayrımını yapmıştır. Dolayısıyla da çok büyük
bir sosyo-kültürel mirasa sahip olan Doğu, Batı’nın
gözünde yeniden keşfedilme nesnesi olarak karşımı-
za çıkmaktadır. Bunun sonucunda da temsili bir Doğu
imgesi yaratılmaya çalışılmıştır. İşte bu temsil çabaları
Batı merkezli oryantalist akımlara işaret etmektedir.
Bonapart’ ın 1798’de Mısır Seferi’yle başlayarak de-
vamında gelişen tarihsel süreçte yaşananlar Batı’nın
Doğu’ya olan ilgisini artırmıştır. Doğu’ya yönelik bu ilgi,
yani Doğunun din, dil , tarih ve kültür gibi alanlarda
incelenmesini ifade eden bu yeni anlayış oryantalizm
olarak adlandırılmaktadır. Oryantalist nitelikli araştır-
malar gerek Batılı gerekse de Doğulu sanatçılar ya da
düşün insanları tarafından yapılmıştır; ve belirli eksen-
lerde incelemeler, eleştiriler ve tartışmalar yapılmıştır.
Bu noktada Doğunun kendisi ile ilgili yapmış olduğu
çalışmaların niteliği de önemlidir. Bu bağlamda Doğulu
bilim insanlarınca da oryantalizm ülke politikalarından,
bağımsız hareket edemeyerek savaş ve siyasi kamplaş-
malardan dolayı tutarlı bir şekilde anlam değiştirmiştir.
Kavramın epistemolojik kökenine bakılacak olur-
sa, oryantal; Doğuya ait olan veya Doğuyu hatırlatan
Fransızca kökenli bir sözcüktür. Oryantalist ise Doğu
uzmanı kişilere verilen addır (Meydan Larousse, 1979).
Halliday’ın çalışmasında (Özdal, 2012’de belirtildiği
üzere) “Ortadoğu ve özel olarak Arap dünyasına ilişkin
yaklaşımların bazı genel öncülleri dil, din ve tarihsel
değişimleri ele alış biçimi olarak tanımlanabilir”.
Oryantalizm hakkında birçok eser ortaya çıkmıştır ve bu
eserlerden Filistin asıllı Amerikalı Edebiyat profesörü
Edward Said’ in 1978 yılında yayınladığı “Oryantalizm”
adlı kitabı çığır açıcı olması nedeniyle literatürde önemli
bir bilgi alanını temsil etmektedir. Amerikalı tarihçi
James Clifford “Oryantalizm Üzerine” adlı makalesinde
Said’in oryantalizm tanımlarını şu şekilde aktarır: Halli-
day’ın çalışmasında (Özdal, 2012’de belirtildiği üzere) ;
“Said Oryantalizm’i asla doğrudan tanımlamaz daha ziyade
farklı ve her zaman birbiriyle uyumlu olmayan çeşitli bakış
açılarından nitelendirir ve işaret eder. Birincisi oryantalizm
oryantalistlerin yaptıkları ve yapmakta oldukları şeylerdir.
Bir oryantalist Doğuya özgü ya da genel yönleriyle öğreten,
hakkında yazan ya da araştıran kimseye denir. Bu gru-
bun içerisine akademisyenler, hükümet uzmanları girer:
filologlar, sosyologlar, tarihçiler, antropologlar. İkincisi
oryantalizm ‘Doğu’ ile (Çoğu zaman) ‘Batı’ arasında yapılan
ontolojik ve epistemolojik bir ayrıma dayalı düşünme tarzı-