Yönetim Teorileri



Yüklə 402,78 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə13/13
tarix26.09.2017
ölçüsü402,78 Kb.
#2069
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13

 

Örgüt  bağımlı  değişkenler  bütünü  olarak  kabul  edilmiştir.  Bu 



yaklaşım  örgüte  ilişkin  bir  sorunun  örgütün  sadece  bir  parçası 

açısından incelenmesini önler. 

 

Örgüt  insan,  formal  örgüt,  informal  gruplar,  rol,  statü,  ortam  gibi 



birbirine bağımlı alt sistemlerden oluşur. 

 



Örgüt  ve  örgütü  işleten  yönetim  alt  ve  üst  sistemlerle  ve  diğer 

sistemlerle sürekli etkileşim halindedir. 

 

Örgüt ve onu işleten yönetim toplumsal, ekonomik, siyasal çevrenin 



sürekli  etkisi  altında  olduğuna  ve  bu  çevreyi  etkilediğine  göre, 

amaçlarına  ulaşabilmek  için  çevredeki  değişeme  ve  dinamizme 

uymak zorundadır. 

 



Örgütün  çevresindeki  değişme  ve  dinamizme  uyabilmesi  için  etkili 

bir iletişim sistemine sahip olmalıdır. 

 

Alt  sistemler  arasındaki  iletişim  sürtüşmelerinden  dolayı,  sistemde 



bir enerji kaybı olur. Sistem ne kadar iyi işlerse enerji kaybı o kadar 

az  olur.  Bu  açıdan  başarılı  yönetici  örgütü  en  az  enerji  kaybı  ile  iyi 

işleten yöneticidir. 

 



Örgütsel sorunları çözme, bilgiye dayanmaktadır. Bu nedenle bilgileri 

sağlamak için sistematik yöntemler geliştirmek gerekmektedir. 

 

Zararları 



 

Sistem  yaklaşımının  bir  zararı  uygulamaya  konulduktan  sonar  aşırı 



bir güven uyandırmasındandır. Bir örgütten sistem kurulur kurulmaz 

her  zaman  geçerli  ve  herşeye  yeterli  olduğu  izlenimi  bırakması 

problem yaratabilir. 

 



Sistem  modelcisi  doğal  sistemler  kadar  kuvvetli  sistemler 

kuramayacağını  unutmamalı  ve  aşırı  güven  duymamalıdır.  Yönetici 

de böyle düşünmemelidir. Çünkü hiçbir örgüt mükemmel değildir, ve 

böyle sayıldığı anda gerilemeye başlar. 

 

Sınırlılıkları 



 

Bilginin gerektiği zaman ve çabuklukta bulunması bir problemdir. 



Çağdaş Kuramların Eğitim Yönetimine Etkileri 

 



Eğitim  kurumları  açık  toplumsal  bir  sistem  olarak  incelenmeye 

başlanmıştır. 

 

Öğrenci,  öğretmen,  yönetim,  sınıf,  rol,  statü,  gibi  alt  sistemleri  olan 



okullar eğitim müdürlüğü ve merkez örgütü gibi üst sistemlere bağlıdır. 

 



Toplumdaki bütün öteki sistemler eğitim sisteminin (ve eğitim sistemini 

oluşturan eğitim kurumlarının) çevresini oluşturur.  




 

Eğitim  örgütlerinde  informal  iletişim  formal  iletişim  kadar  önemli  rol 



oynamaktadır. 

 



Okulun  çevresi  ve  bu  çevrede  yaşayan  halk  ile  olan  ilişkilerinde 

değişiklik  yaratan  etkenlerden  başlıcaları  bilim  ve  teknolojideki 

değişmeler, hızlı sanayileşme, nüfus akımları, sosyal hareketlilik, baskı 

ve yarar gruplarıdır. 

 

Eğitim  sistemlerinin  çevreyle  etkileşmesi  kadar,  çevreden farklılaşması 



da beklenir. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Ekler: 

 

 



İzlenecek film1: Guguk kuşu  

 



İzlenecek film2: Ölü Ozanlar Derneği 

 



İzlenecek film3: Rıhtımlar Üzerinde 

 

Gukuk  Kuşu:  Ken  Kesey’in  aynı  isimli  romanından,  Bo  Goldman’ın 

katkılarıyla  senaryolaştırılan,  Milos  Forman’ın  1975  tarihli  kült  filmi, 

Türkçe’si ile “Guguk Kuşu”… 9 dalda Oscar adayı olmuş ve 5 dalda Oscar 

kazanmış  gerçekten  çok  önemli,  nitelikli,  mesaj  verme  kaygısı  güden 

unutulmaz  bir  film.  Filmin  kazandığı  Oscar’lar  arasında  en  iyi  yönetmen 

(Milos  Forman),  en  iyi  kadın  oyuncu  (Louise  Fletcher)  ve  en  iyi  erkek 

oyuncu  (Jack  Nicholson)  ödülleri  de  vardır.  Gerçekten  Randle  Patrick 

McMurphy rolündeki Jack Nicholson ve hemşire Mildred Ratched rolündeki 

Louise  Fletcher  kazandıkları  ödülleri  hak  eden  unutulmaz  performanslar 

sergilemektedir.  Bu  performansların  ortaya  çıkmasında  dahi  yönetmen 

Milos  Forman’ın  katkıları  da  göz  ardı  edilemeyecek  ölçüdedir.  Ayrıca 

William  Redfield,  Danny  DeVito  ve  Christopher  Lloyd  gibi  tanıdık  simaları 

da görmekteyiz filmin oyuncu kadrosunda. Chief rolündeki Will Sampson’u 

da unutmamak lazım. 

Filmin kısa bir özetini yapacak olursak; Randle Patrick McMurphy isimli 

esas oğlanımız otoriteyle ciddi problemler yaşayan, çalışmayı sevmeyen ve 

kızdığı  zaman  şiddete  meyilli  ancak  aslında  oldukça  eğlenceli,  hayattan 

zevk  alan  bir  adamdır.  Daha  önce  çeşitli  nedenlerle  5  saldırı  olayına  adı 

karışmış  ve  dahası  ergen  olmayan  bir  kızla  yaşadığı  ilişki  nedeniyle 

tutuklanmıştır.  Ciddi  bir  suç  işlememesine  rağmen  hapishane  yerine 

gönderildiği  çalışma  kampında  gösterdiği  disiplinsiz  tavırlar  McMurphy’nin 

deli  olabileceği  şüphesiyle  kendisinin  bir  kliniğe  gönderilmesine  yol 

açmıştır.  McMurphy  de  hapishane  yerine  akıl  hastanesinin  daha  eğlenceli 

ve  güvenceli  olacağını  düşünmüş  ve  bu  nedenle  karara  itiraz  etmemiştir. 

Kısa  bir  süre  hastanede  yatacak  ve  daha  sonra  yeniden  özgürlüğüne 

kavuşabilecektir.  Ancak  klinik  günleri  McMurphy’nin  hayal  ettiği  gibi 

geçmeyecektir.  McMurphy  ilk  günlerde  çeşitli  ruhsal  sorunları  olan 

arkadaşlarıyla kafa bularak eğlenmekte, onlarla kart oynayarak paralarına 

ve sigaralarına el koymakta ve oldukça güzel günler geçirmektedir. Ancak 

McMurphy  kısa  sürede  özgürlüğünün  elinden  alındığını  fark  edecektir.  İlk 

kriz  McMurphy’nin  Amerikan  futbolu  finallerini  izlemek  için  hemşire 

Ratched’dan  izin  istemesiyle  olacaktır.  Hemşire  Ratched  olaya  soğuk 

yaklaşsa  da,  hastalar  üzerindeki  tartışmasız  otoritesine  de  güvenerek 

televizyonun  açılıp  açılamayacağı  konusunda  bir  oylamaya  razı  olmuştur. 

Oylamada  McMurphy’e  yalnız  2  destek  oyu  çıkar  ve  finallerin  ilk  maçı 

izlenilmez.  Ertesi  gün  arkadaşlarının  gözünde  değeri  ve  karizması  hızla 

yükselen McMurphy onların oy vereceğine inanarak  yeni bir oylama teklif 

eder.  Gerçekten  de  oylamaya  katılan  9  kişi  de  “evet”  oyu  kullanmış  ve 

hemşire  Ratched’ı  şoke  etmiştir.  Ancak  hemşire  Ratched  oylamaya 

katılamayacak durumda olan ağır hastaları da sayarak 18 kişiden çıkan 9 




oyun bir karar alınması için yeterli olamayacağını söyler. McMurphy  sağır 

ve  dilsiz  olduğu  düşünülen  iri  yarı  Kızılderili  Chief’i  daha  sonra  elini 

kaldırarak  oy  vermesi  konusunda  ikna  etmesine  karşın  hemşire  Ratched 

otoritesinden  taviz  vermeyerek  oylama  zamanının  geçtiğini  ve 

televizyonun  açılmayacağını  belirtir.  Bu  olaydan  sonra  artık  McMurphy  ve 

Ratched arasında acımasız bir rekabet başlamıştır. 

Hastalara daha yakın olan ve onların kendilerine güvenlerini sürekli deli 

olmadıklarını, gönüllü olarak burada kalmalarına inanamadığını söyleyerek 

ve  kurallar  haricinde  şeyler  yaptırarak  (hastaneden  kaçarak  yaptıkları 

unutulmaz otobüs ve bot gezisi ve tabii ki filmin sonundaki hastane alemi) 

yerine getiren ve onlar üzerindeki olumlu etkisi gözle görülür bir biçimde 

hissedilen  McMurphy’e  karşı,  hemşire  Ratched  hastalar  üzerinde  baskı 

kurmakta  ve  onların  üstüne  giderek  iyileşmeleri  konusunda  olumsuz  etki 

yapmaktadır.  Mesela  kekemelik  ve  özgüven  problemi  olan  Billy  Bibbit 

isimli  hasta  için  bu  durum  çok  açıktır.  McMurphy  Billy’e  unutulmaz  bir 

akşam  geçirtmiş  (!)  ve  Billy’nin  kekemeliği  bir  anda  düzelmeye 

başlamıştır.  Ancak  hemşire  Ratched  Billy’e  zayıf  karnı  olan  annesi 

konusunda  saldırıya  geçmiş  ve  Billy  hemen  eski  pısırık  haline  bürünerek, 

hastane  alemi  olayının  sorumlusu  olarak  McMurphy’i  ispiyonlamıştır. 

Hemşire Ratched’ın agresif yaklaşımı Billy’i intihara kadar sürükleyecektir. 

Filmin  sonu  ise  gerçekten  unutulmazdır.  Kısa  sürede  hastaneden  çıkarak 

özgürlüğüne  kavuşacağını  düşünen  McMurphy  oraya  tıkılı  kaldığını 

anlamaya  başlamış  ve  özgürlüğünün  elinden  alınması  nedeniyle  giderek 

agresifleşmiştir. Bu nedenle elektroşok tedavisine başlanan McMurphy’nin 

sağlıklı  beyni  ve  ruhsal  durumu  elektroşok  işkencesi  sonrası  cidden 

bozulmuş  ve  kendisi  adeta  bir  sebzeye  dönüştürülmüştür.  McMurphy’nin 

bu  haline  dayanamayan  Chief,  onu  boğarak  kendi  inancına  göre  onun 

ruhunu  özgürleştirir  ve  camları  kırarak  bu  baskı  yuvası  olan  hastaneden 

kaçar. 

Filmi  izleyince  akla  ilk  gelen  şey  özellikle  modern  toplum  düzenini 



ayakta tutan ve köleleştirici söylemler üreten çeşitli kurumlar (hapishane, 

hastane,  akıl  hastanesi,  genelev  vs)  üzerine  yaptığı  çalışmalar  nedeniyle 

ünlü  Fransız  post-yapısalcı  düşünür  Michel  Foucault’dur.  Gerçekten 

özellikle  Foucault’nun  “Panopticism”  ve  “The  Body  of  the  Condemned” 

makaleleriyle  film  arasında  bağlantı  kurulabilir.  Panopticism  makalesiyle 

başlarsak, Foucault’ya göre üç değişik tip güç vardır. Birinci güç tipi klasik 

disipline  etme  yöntemi  olan  cezalandırmaya  dayalı  sistemdir.  Buna  göre 

hata yapanın fiziksel cezalandırılması ve bu yolla disipline edilmesi, kontrol 

altına alınması güç uygulamasının eski ve halen yaygın bir türüdür. Filmde 

de  hastabakıcıların  ve  güvenlik  görevlilerin  kendilerine  direnen  hastalara 

karşı  zaman  zaman  fiziksel  güç  kullandıkları  ve  bu  zorlama  yolla  onları 

normalleştirmeye  çalıştıkları  görülecektir.  Ancak  modern  toplumların 

karmaşık yapısında artık bu birinci açık güç kullanımı yerini “panoptik” güç 

kullanımına  bırakmıştır.  Panopticon,  Jeremy  Bentham’ın  geliştirdiği  bir 

hapishane  mimarisi  tipi  ve  genel  anlamıyla  modern  toplum  düzeni 

modelidir. Bentham’a göre içerisi görünmeyen bir kule etrafında yan yana 

dizilmiş 

hücrelerde 

bulunan 

mahkûmlar, 

bu 

kule 


vasıtasıyla 

gözetlendiklerini daima bilecekler ve bu gözetlenme korkusunu, güdüsünü 




içselleştirerek  toplumsal  hayatta  da  istenmeyen  hareketlerden  uzak 

duracaklardır. Bu sayede mesela işçiler çok düşük bir ücret karşılığı günde 

16 saat çalışmayı kabul edecekler ve yerleşik düzen; sindirilmiş ve kontrol 

altında  tutulan  bireyler  sayesinde  ayakta  duracaktır.  Bentham’ın 

tasarladığı  Panoptik  düzende,  çeşitli  ışık  oyunlarıyla  kulenin  içerisi 

görünmez  yapılırken,  modern  toplumda  kameralar  vasıtasıyla  bu  zorluk 

ortadan  kaldırılmıştır.  Bir  faydacı  (utilitarian)  olan  Bentham’a  göre,  bu 

sayede kulenin içerisi boş bırakılsa dahi mahkumlar gözetlendikleri hissine 

kapılacak  ve  hareketlerine  dikkat  etmek  zorunda  kalacaklardır.  Bu 

içselleştirilmiş korku hapishane çıkışı da etkilerini gösterecek ve toplumsal 

normlara,  devlet  kurallarına  uygun  hareket  eden  bireyler  yaratılacaktır. 

Modern toplum da çeşitli mekanizmalarıyla (kamera sistemi, mahkemeler, 

polis  gücü  vs)  bireyi  sarıp  sarmalamış  ve  her  hareketini  kontrol  altında 

tutmaktadır. 

Filmde  de  akıl  hastanesinde  yatan  tüm  hastaları  ve  özellikle  de 

yatakhaneyi  görecek  şekilde  ortaya  yerleştirilmiş  görevli  odası  panoptik 

güç  uygulamasına  bir  örnektir.  Hastalar  her  zaman  hemşireler  ve 

görevliler  tarafından  gözetlendiklerini  bilmektedir  ve  gözetlenme 

korkusunu  içselleştirmişlerdir.  Bu  panoptik  güç  uygulaması  kameralar 

vasıtasıyla daha da etkili olmaktadır. Koridorlar ve diğer odalar kameralar 

vasıtasıyla  görevliler  tarafından  izlenmekte  ve  hastaların  her  hareketi 

kontrol altında tutulmaktadır. Hastalar da bir şey yaparken farkında olarak 

veya  olmayarak  gözetlendikleri  güdüsünü  bilerek  hareket  etmekte  ve 

kendilerini  kısıtlamaktadırlar.  Panoptik  gücü  destekleyen  bir  diğer  güç 

uygulaması  da  Foucault’nun  plague  power  (veba  gücü)  ismini  verdiği 

sistemdir. Bu sistem ismini Avrupa toplumlarında Orta Çağ’dan başlayarak 

vebalı  ve  cüzamlı  hastaların  kayıtlarının  tutulması  ve  toplumdan  ayrı 

konutlarda  kontrol  altında  bulundurulmasından  almaktadır.  Modern 

toplumda  da  bireylerin  sürekli  kayıtları  alınmakta  ve  her  hareketleri 

izlenmektedir.  Kimlik  numaranız,  nüfus  cüzdanınız,  banka  ve  kredi 

kartlarınız, su. Kaydınız, ehliyetiniz, ikametgah belgeniz, savcılık kaydınız, 

maaş  bordronuz  derken  her  türlü  hareketiniz  gözlenebilmekte  ve  söylem 

sizi  kayıtlarınız  sayesinde  kolaylıkla  takip  edebilmektedir.  Guguk  Kuşu 

filminde  de  hastaların  hastanede  detaylı  kayıtları  ve  bilgileri  bulunmakta 

dahası  yapılan  terapi  seansları  nedeniyle  hastaların  zayıf  yönleri 

bilinmektedir.  Mesela  McMurphy  karşısında  gücü  gitgide  eriyen  hemşire 

Ratched, Billy’i yeniden otoritesi altına alabilmek için onun önceden bildiği 

annesine olan zayıflığını kullanmaktadır. 

Filme  Foucault’cu  bir  bakış  açısıyla  yaklaşmaya  devam  edelim...  İlgi 

çekici bir diğer konu, Foucault’nun düşüncesinde karşımıza çıkan, söyleme 

karşı  tavır  alan  ya  da  söylemden  farklı  hareket  eden  birey  ve  grupların 

toplumdan  dışlanması  ve  deli,  suçlu,  farklı,  zanlı,  ahlaksız,  sapık,  hasta 

gibi  damgalarla  özgür  ve  toplumsal  yaşamdan  uzaklaştırılmaları  olayıdır. 

Bu  nedenle  Foucault,  “Kliniğin  Doğuşu”  ve  “Deliliğin  Tarihi”  isimli 

eserlerinde Thomas Kuhn’un düşüncelerinden etkilenerek insanlık tarihinde 

değişik zamanlarda fikirleri nedeniyle hangi insanların (mesela Socrates ve 

Galileo)  deli  olarak  adlandırıldığını,  değişik  zamanlarda  hangilerinin 

normal,  hangilerinin  anormal  olarak  değerlendirildiğini  inceler.  Filmde  de 




karşımıza  çıkan  akıl  hastası  olarak  damgalanmış  kahramanlarımıza 

baktığımızda  birçoğunun  ciddi  problemleri  olmadığını  görüyoruz.  Mesela 

McMurphy  zaten  hasta  olmadığı  açık  bir  şekilde  belli,  hayat  dolu  bir 

adamdır. Ancak hastanede geçirdiği birkaç ay onu iyileştireceği yerde daha 

beter rahatsızlıklara yol açmakta ve kendi bedeni üzerindeki hakkı elinden 

alınmaktadır.  Billy’nin  rahatlıkla  çözülebilecek  bir  anne  fobisi  ve  özgüven 

problemi olmasına karşın tedavi sistemi onu iyileştirmek yerine bu açıklar 

yoluyla kontrol altına almaya çalışmaktadır. Chief karakteri McMurphy’nin 

dostça  yaklaşımı  sayesinde  kısa  sürede  iyileşebilirken,  hastanede  geçen 

yıllar  boyunca  hiç  tepki  vermemiş  ve  herkes  tarafından  sağır  ve  dilsiz 

olarak  bilinmektedir.  Örnekleri  çoğaltmak  mümkün…  Ancak  temel  sorun 

Foucault’cu güç anlayışına paralel şekilde modern toplum düzeninin çeşitli 

küçük kusurları (asosyallik, tembellik, özgüven problemi, aşırı duygusallık 

vs)  “hastalıklı”  olarak  kabul  etmesi  ve  bu  insanları  ne  derece  olduğu 

tartışılabilir  özgür  sosyal  yaşamdan  soyutlamasıdır.  Söylem  öylesine 

güçlüdür  ki,  hastaların  birçoğu  zorunluluktan  değil  gönüllü  olarak 

hastanede  yatmaktadırlar.  Daha  önemlisi  de  hastane  onları  iyileştirmek 

yerine,  hastalıklı  olduklarını  sürekli  onlara  hatırlatmakta,  soyutlayıcı 

etkisiyle hastalar üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. 

Foucault’nun  büyük  önem  verdiği  ve  “The  Body  of  the  Condemned” 

makalesinde  özellikle  işlenen  modern  toplumun  bedenleri  esir  alması 

konusu  da  filmle  oldukça  alakalıdır.  Foucault’ya  göre  egemen  söylem 

cinsellik  ve  daha  bir  çok  konuda  kendine  uygun  bedenler  yaratmakta  ve 

bunun  aksi  hareket  edenleri  ahlaksız,  farklı,  hastalıklı  gibi  sıfatlarla 

dışlamaktadır.  Mesela  cinsiyet  kavramının  oluşması  üzerine  kafa  yoralım. 

Burada  Judith  Butler’ın  da  sık  sık  dile  getirdiği  biyolojik  farklılıkların 

ötesinde, 

önceden 


kabullenilmiş 

cinsiyet 

rollerinden 

(gender) 

bahsediyorum.  Örneğin  bir  bebek  henüz  daha  doğmadan  bile  cinsiyetinin 

belli  olması  sonrası  “he”  veya  “she”  şeklinde  adlandırılmaya  başlanmakta 

ve odası cinsiyetine uygun şekilde düzenlenmektedir. Dünyada çok yaygın 

olan  bir  uygulama  bebek  erkek  ise  mavi  giysiler  ve  oyuncaklar,  kız  ise 

pembe  giysi  ve  oyuncakların  alınmasıdır.  Bu  şekilde  bebek  henüz 

doğmadan  bir  söylemin  içerisine  hapsedilmektedir.  Erkek  çocuklarına 

araba,  silah,  robot  alınırken  kız  çocuklarına  daha  çok  oyuncak  ev  seti  ve 

oyuncak bebekler hediye edilmektedir. Bu yolla cinsel kimlikler konusunda 

büyük bir kısıtlayıcılık empoze edilmekte ve mesela homoseksüellik ya da 

biseksüellik 

ahlak 

dışı, 


mantık 

dışı, 


anormal 

şeyler 


olarak 

kurgulanmaktadır.  Cinsiyet  kavramını  bırakarak  modern  toplumun  beden 

üzerindeki  kısıtlayıcı  etkilerine  odaklanırsak,  mesela  bir  doktor-hasta 

ilişkisinde  gözlemleyebileceğimiz  kişinin  kendi  bedeni  hakkında  karar 

verme  hakkının  elinden  alınması,  aslında  büyük  bir  sektör  de  olan  ilaç 

kullanımının devreye girmesi akıl karıştırıcı konulardır. Foucault, sistemi bu 

noktalardan  eleştirmekte  ve  bir  insanın  hiç  tanımadığı  yalnızca  meslek 

diploması  olduğu  için  güvendiği  birine  bedenini  özgürce  kesip  biçme 

hakkını  vermesini  söylem  dahilinde  değerlendirmektedir.  Filmde  de 

hastalar istemedikleri ve etkileri rahatsız edici olduğu halde, çeşitli hapları 

almaya  zorlanmakta  ve  dahası  adeta  bir  işkence  seansı  şeklinde  gelişen 

elektroşok  tedavisine  tabi  tutulmaktadırlar.  Hastalar  istemeseler  dahi 




doktorların vücutları hakkında verdikleri kararlara uymak zorundadırlar. Ve 

elektroşok tedavisi  nedeniyle sağlıklı bir birey gerçekten hasta durumuna 

düşürülebilmektedir. 

Guguk  Kuşu  filmi  üzerine  söylenebilecek  daha  pek  çok  şey  var 

muhakkak. Dahi bir yönetmen olmasının yanı sıra ciddi bir entelektüel olan 

Forman’ın  filmi  çekerken  Foucault’nun  etkisinde  kalmış  olduğu  kanımca 

açıktır. Yazımı filmden güzel bir alıntıyla bitirmek istiyorum; “Which one of 

you nuts has got any guts (Siz delilerden hangisinin cesareti var) ?”… 

 

 

 



KAYNAKLAR 

- Foucault, Michel, “Panopticism”, “Discipline and Pınish: The Birth of the 



Prison kitabından, 1979, New York: Vintage, 195-228 

 - Foucault, Michel, “The Body of the Condemned”, “Discipline and Pınish:    



The Birth of the Prison kitabından, 1979, New York: Vintage, 1-

30 


   Ozan Örmeci 

Bu makale Ozan Örmeci'nin "Popüler Kültür" adlı kitabından alınmıştır.  



Ölü  Ozanlar  Derneği

Ölü  Ozanlar  Derneği,  N.H.  Kleinbaum'un 

roman  olarak  yazdığı  ve  Tom  Schulman'ın  senaryosuyla  1989  yılı  En  İyi 

Senaryo  Akademi  Ödülü'nü  kazandığı  klasik  eserdir. 

1959  yılı  Welton 

Akademisinde

 

geçen


 

eserde  ergenlik  çağındaki  7  gencin  aşırı  disiplinli  bir 

yatılı  okulda  geçen  hikayelerinde,  okul  ve  aileler  tarafından  üstlerine 

yüklenen  başarılı  olma  sorumluluğu  ve  ailelerinin  seçtikleri  geleceği 

yaşamakla  kendi  istediklerini  yapabilmenin  önündeki  engeller  ve  bunlarla 

başa  çıkma  yöntemleri  anlatılıyor.  Okula  yeni  atanan  John  Keating 

önlerinde  yeni  vizyonlar  açarak,  şiir  dünyasına  girmelerini,  günü 

değerlendirebilmelerini  ve  Walt  Whitman'ın  dediği  gibi  hayata  "kendi 

dizeleri ile katılabilmeleri" için farkındalıklarını artırmaya çalışır. 

Rıhtımlar 

Üzerinde

Oscar ödülü 

kazanmış 1954 yapımı 

bir Amerikan filmidir. Filmin senaryosu Budd Schulberg tarafından yazılmış 

ve Elia  Kazan tarafından  yönetilmiştir.  Baş  rollerinde Marlon  Brando, Eva 

Marie 


Saint, Rod 

Steiger, Karl 

Malden ve Lee 

J. 


Cobb. 

Film 


müzikleri Leonard 

Bernstein tarafından 

bestelenmiştir. 

Film işçi 

sınıfının organize  olmasıyla  gelişen  sosyal  konuları  ele  almaktadır. New 

York Sun muhabiri Malcolm Johnson tarafından yazılan bir dizi öykü temel 

alınmıştır. 



 

 

 

Yüklə 402,78 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə